Önceki yazılarımda da belirttim: Eğer, bu ülkede “gerçek bir sol hareket” olsaydı, Erdoğan, 2009 yılında Peres’e “one minute” dediğinde onu havalimanında AK Partililer’den çok, “solcular” karşılardı!..
“One minute”,1947’den günümüze, Ortadoğu coğrafyasında emperyalizme ve onun ileri karakolu olan İsrail’e karşı yapılmış net ve daha da önemlisi hala “tek” karşı çıkış olarak duruyor.
Türkiye’de sol, “one minute”ü sahiplenmedi, devamında Erdoğan’ın geliştirdiği “dünya 5’ten büyüktür” sloganına uzak durdu, mazlum coğrafyalara yapılan insani yardımlardan hiç etkilenmedi, hatta, işi, “kendisine sol diye adlandıran bir partinin” genel başkanının ağzından, “Suriyelileri evlerine süreceğiz” cümlesine kadar vardırdı.
“Sözde sol”,daha da beterini yaptı: “One minute” sonrasında liberallerin sergilediği “eyvah, bu işin bedelini bize ödetirler” tutumunun yanında yer aldı, emperyalizme karşı göstermesi gereken doğal refleksi göstermedi, aksine, “bedel ödeteceklerin” o bedelleri devreye girdiğinde elde edeceği çıkarların peşine yöneldi.
Amerikan derin devletinin karanlık koridorlarında şekillendirilmiş FETÖ ve sınırlarımızda Amerikan bayrağının altına sığınan PKK ile mücadelede yerini almadı. Papa’nın dizinin dibine kadar gidip mutlu aile fotoğrafları çektiren Avrupalılar, millete, vatana topyekün saldırı gerçekleştirirken, iç siyasette onların ağzıyla konuşmaya tercih etti.
Eğer, bu ülkede solu CHP temsil ediyorsa, kurucu liderimiz, büyük devlet adamı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kemiklerini sızlattı, Gazi’nin izinden yürümenin önce anti-emperyalist, milli ve yerli olmaktan geçtiğini kendi tabanına bile unutturmaya başladı.
Oysa hepimiz biliyoruz: Bu ülkenin CHP’ye oy veren insanları en az AK Parti veya MHP’ye oy veren insanları kadar vatanseverdir. HDP’ye oy veren Kürt vatandaşlarımızın tamamı da PKK’lı değildir.
Büyük kuşatmayla karşılaştık, aşarız...
Washington-Berlin hattından başlayıp Münbiç-Tel Abyad-Şengal’e kadar uzanan emperyalist bir kuşatmayla karşılaştık!..
Düne kadar “müttefik” gördüklerimizin kutsal vatanımızı işgal ve parçalama amacıyla bağırlarında iki güçlü terör örgütünü FETÖ ve PKK’yı beslediklerini anladık.
Haziran 2013’te başlattıkları, 15 Temmuz’da zirveye ulaştırdıkları saldırılarını bütün piyonları, işbirlikçileri, vatan hainleri deşifre olmuşken bile bugün de sürdürüyorlar. Başarsalardı, vatanına karşı oluşturduğu ihanet şebekesinin başındaki o şahsı tıpkı Humeyni gibi Ankara’ya yollayacak, kontrol altına aldıkları bu ülkenin parçalanmasının ve kanlı iç savaşının yolunu açacaklardı.
Bu nedenle... Daha henüz Erdoğan TV kanallarında sesini duyuramamışken, 15 Temmuz’un ilk saatlerinde Köprü’de, Kızılay’da işgal girişimine karşı kendiliğinden sıra dağlar gibi dizilen, tankların üzerine çıkan, vatan uğruna hiç düşünmeden ön cepheye fırlayan binlerce insanımız, bugünün, 19 Mayıs’ta Samsun’a ayak basan Mustafa Kemal’leridir!..
O gece millet olarak dünyaya bir tek gerçeği gösterdik: Emperyalist bir saldırıyı, ancak, aralarındaki siyasi ayrılıkları rafa kaldırıp ortak cephede buluşmayı başaran milletler önleyebilir.
Sözüm bütün milletedir...
“Sola hakim olduğunu sanan işbirlikçi kadrolar”ile tabanları arasında derin fay hatlarının oluştuğunu izliyoruz. Elimizdeki en önemli veri, Amerikan ve Rus bayrağının altına sığınmış, emperyalist işbirlikçisi PKK ile Kürt gençlerimiz arasında yaşanılan derin “soğumadır...” Kürt seçmenin PKK’dan bağımsız, bütünlükçü sivil siyaset üretemeyen HDP’den hızla uzaklaştığını da görüyoruz...
Gazi’nin “özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” sözleriyle şekillendirdiği siyasi mirasını çok iyi bilen CHP seçmeninin izleyeceği rota da kuşkusuz benzer olacaktır.
Atatürk’ün partisinin seçmeni, FETÖ-PKK ittifakının yanında nasıl yer alabilir, bu, Gazi’ye büyük bir ihanettir!..
Aksini düşünen varsa minik bir akıl vereyim: Belli ki Kılıçdaroğlu zayıf bir lider, daha güçlü bir işbirlikçilik için çağırın Cem Özdemir’i, onunla yürüyün, kartlar açık oynansın...
Ama umudum yüksek: CHP’nin içindeki bağımsızlıkçı damarın, tabandan göreceği destekle 16 Nisan sonrasında yükseleceğine inanıyorum.
Millet, yaşadığımız emperyalist kuşatmayı birbirini ötekileştirmeden, siyasi görüşleri, dini/etnik duyarlılıkları ne olursa olsun ortak cephede buluşarak yarabilir.
Bugün “milli olmayan unsurları” dışlayarak, kurucu dedelerimizin, Gazi’nin “yeniden diriliş savaşında” sergiledikleri “milli mutabakatlara” ihtiyacımız var.
Aksi, büyük bir yıkımdır.