Haber, “Bir süre Ankara’da Büyükelçilik yapan Edelman...” cümlesiyle başlıyor.
Evet, bir süre Ankara’da Büyükelçilik yaptı.
Ön ismi Eric’tir...
15 Temmuz girişiminin kotarıcı ismi John Bass’i saymazsanız, gelmiş geçmiş en kötü, en başarısız, hatta en rezil Amerikan Büyükelçisiydi.
Dönemin iktidarı, “ABD Büyükelçisi” etiketi altında faaliyet gösteren (ayrılıkçı hareketleri örgütleyen) bu terör kışkırtıcısını ait olduğu yere postalamakta gecikmişti ama bir süre sonra ülkesi çekti onu...
İlişkiler kötüye gidiyordu...
Edelman marifetiyle elde edilecek kazanımlar, mevcudu kaybetmeye (Türkiye’yi gözden çıkarmaya) değmezdi. O yüzden ülkesine çağrıldı.
O gitti, daha sinsisi geldi elbette.
Edelman’ın önceki ve sonraki Büyükelçilerden farkı, sosyal bir kişi olmasıydı. İyi derecede Türkçe biliyordu. (Türkleri çok severmiş. Türk müziğine bayılırmış. Türk mutfağına hayranmış, vs...) Türk dostları vardı. Bazı gazetecilerle yakın ilişkiler tesis etmişti. Onlara haber yaptıracak kadar yakındı ilişkileri.
Musevi inancına sahipti. İnanç birlikteliği gereği, sık sık, İsrail devletine kol kanat geren açıklamalar yapıyordu. Tepki topluyordu ama tavrını değiştirme gereği duymuyordu. O sıralarda, “İsrail temsilcisi misin, Amerikan temsilcisi misin birader?” sorusuna çok muhatap olmuştur.
Meraklı bir Büyükelçiydi aynı zamanda.
Bir yabancı misyonun ilgi alanında olmayan, olması ayıp karşılanan “ayrıntılarla” ilgileniyordu.
Mesela, “Amerikan karşıtı” olduğunu varsaydığı medya organları ve sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerini yakından tarassut ediyordu, bu faaliyetleri kriminalize eden çalışmalar yürütüyordu. Bunu da, yakın ilişki tesis ettiği Türk dostlarını (bazı gizli servis mensuplarını, merkez medyada yer tutmuş bazı etkin gazetecileri, hatta Amerikan muhibbi olarak bilinen bazı ünlü siyasetçileri) devreye sokarak gerçekleştiriyordu.
Bir gazetede çıkan Amerikan aleyhtarı haber, elbette Büyükelçi’yi ilgilendirir, ilgilendirmelidir. Edelman, ülkesi aleyhindeki haberlerle ilgilenirken, bir yabancı misyonun temellük ettiği/etmesi gereken nezaketten uzak durdu. O gazetelerle “açık savaş” yolunu benimsedi ve çoğu zaman hukuk dışı, ahlak dışı, insanlık dışı yollara başvurdu.
Mesela, Ebu Gureyb cezaevindeki Amerikan işkencelerini belgeleyen (fotoğraflarla belgeleyen) bir gazeteye ikna (!) heyetleri gönderdi. Sonuç alamayınca, bir başka yabancı misyonu (İngiliz Konsolosluğu) devreye sokarak kelle istedi... Oradan da sonuç alamayınca, Türk dostlarının durumdan vazife çıkarmasını sağladı. Bir süre sonra o gazeteye bir dizi “polis baskını” gerçekleştirildi.
Bu çalışmalar da sonuç vermeyince, daha sofistike (!) (daha rezil) bir yola başvurdu. O gazetenin internet sayfasını hack’letip, porno sitelerine bağladı (Porno sitelerine link verdi).
Bu marifetini de, yine Türk dostlarını devreye sokarak haberleştirdi ve Hürriyet gazetesinde yayınlattı: “Ebu Gureyb cezaevindeki işkence görüntülerini yayınlayan o gazete, meğer porno siteleriyle ilişkiliymiş...”
Haberde, Edelman’ın ismi, “referans” olarak gösteriliyordu.
Böyle pislik, böyle rezil, böyle pespaye bir adamdı işte Edelman.
Dün bir beyanatını okudum.
Şöyle diyordu: “Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki Kürt güçleriyle savaşması istikrarsızlığa yol açıyor. Ama asıl tehlike, Erdoğan’ın da ısrarla söylediği gibi Münbiç‘e ilerlemesi durumunda ortaya çıkacak. Türk medyası ABD’nin Suriye’deki gizli üslerini yayınlıyor. Erdoğan kontrolden çıktı. Bir Amerikalı papaz, bir NASA çalışanı ve 2 konsolosluk çalışanı tutuklandı, Şimdi Türkiye Rusya’dan savunma sistemi alıyor. Suriye’de ABD müttefiklerine saldırıyor ve bunları ABD emperyalizmine karşı direnişi olarak lanse ediyor.”
Ne sandın emperyalist sürtük.
Sahada gördüklerin “ABD emperyalizmine karşı direniş”tir...
Bunun başka bir adı yok.
Devamı Menbiç’te gelecek ve siz ağır silahlarla donattığınız teröristlerinizle birlikte, pılınızı pırtınızı toplayıp gideceksiniz!