Korkulan, çok korkulması, hep korkulması gereken şey oldu.
Suriyeli gencecik bir misafirimiz, 9 aylık hamile bir kadın, karnındaki bebeğiyle tecavüze uğradı ve on aylık bebeğiylebirlikte başı taşla ezilerek feci şekilde öldürüldü!
İnsan duyduğuna, okuduğuna, yazdığına inanamıyor. Kahretsin ki oldu!
20 yaşında bir genç kadın. 14-15 yaşındayken ülkesinde başlayan savaştan, kim bilir ne acılar, ne sıkıntılar yaşayarak, ne ölümler ne vahşetler görerek can havliyle ocağımıza sığınmış bir can.
Bize güvenmiş, varlığıyla duasıyla bereketiyle ortak evimizi şereflendirmiş, Ensar kılmış yüz binlerden bir emanet.
Emani Al-Rahmun... Emani ne demek bilmiyorum. Ama eğer "bir kimseye can ve mal güvenliğinin emniyette olduğunu bildirme" anlamındaki "eman" ile ilgili ise, Emani'nin ve iki masum bebeğin kaybıyla, katlediliş biçimiyle sarsılmamızın dışında da vay halimize! Vahlar bize!
***
Emanetler bugün Adapazarı Orhan Camii'nde kılınacak cenaze namazının ardından toprağa konsun diye İdlib'e gönderilecek.
İnşallah bu acıya ve utanca rağmen, Suriyelilerin canına, malına, ırzına göz koyan, diline dolayan tüm potansiyel katillere ve gafillere ders olacak bir katılımla kaldırılır cenazeler.
Emanetlerimize sahip çıkmak konusundaki kademimizi bize hatırlatır.
Detayları okudukça insan daha çok utanıyor.
Karısına ve oğluna yapılanlarla yıkılan Halid Al-Rahmun polisten bir şey rica etmiş mesela. "N'olur" demiş "eşimin tecavüze uğradıktan sonra öldürüldüğünü gizleyin, trafik kazası deyin, İdlip'teki ailemiz duymasın"...
Böyle bir acıyla kavrulurken bile bunu düşünmek zorunda kalmak! Şebbiha'ların, DEAŞ'ın, YPG'nin tecavüz timlerinden kaçıp Türkiye'nin göçmen diyarı bir şehrinde böyle bir acı yaşamak... Allah acısını azaltsın, sabrını artırsın.
İHH Kaynarcaİlçe Başkanı'nın tanıdığı bir aile imiş Al-Rahmun ailesi. “Baba Halid bir yıl önce gelmişti Kaynarca’ya. Kendisine oturma izni aldıktan sonra tavuk kesimhanesinde işe başlattık. Ramazan Bayramı’nda fitre-zekat vermek istediğimizde kabul etmemişti”.
Darda kalsa da ar sahibi, hakkaniyetli insanlardan bahsediyoruz. "Benim işim var, ihtiyacım yok, ihtiyacı olana verin" diye geri çevirmiş verilen yardımı bile.
Suriyelilerin varlığına, yediği lokmaya göz dikenler utançtan yerin dibine geçmeli, evet!
***
Tuhaf biçimde,geçen yıl 15 Temmuz haftasında da gündem Suriyelilerdi. Aniden bir kara propaganda başlamış, sosyal medyada nefret saçan hashtag'ler açılmış, Suriyeliler hedef gösterilmişti. Darbe-işgal girişimi o esnada geldi.
15 Temmuz'un sene-i devriyesinde aynı hassas mevzuu tekrar zorlanıyor.
Toplumu Türk-Kürt, Alevi-Sünni, laik-dindar diye kışkırtamadılar, belli ki şimdi yeni bir karşıtlıktan medet umuyorlar. Denenmemiş olan Suriyeliler mevzuuna yükleniyorlar.Suriye'de altıncı yılını dolduran büyük insanlık trajedisinin yükünü, yüksünmeden çeken Türkiye'yi lekelemek istiyorlar.
Türkleri Suriyelilere karşı kışkırtmayı kaç yıldır deniyorlar zaten. Tekil çirkinlikler olsa da Allah'a şükür büyük bir kriz yaşamadık, sağduyu hep hakim oldu.
Muhtemeldir ki Emani vakası gibi olaylarla misafirlerimizi ev sahibine karşı kışkırtmak istiyorlar.
Ülkenin her yerine dağılmış, buraya can havliyle sığınmış olsa da halihazırda sıkıntılar yaşayan, belki dışlanan ve bunalan insanları böyle bir noktaya çekmek kolay olabilir provokatörler için.
Aman dikkat!
Dışarıdan ne planlandığı ne istendiği önemli değildir. Diğer toplumsal kışkırtmalara fırsat vermediğimiz gibi Suriyelilerle ilgili planı bozacak olan da bizleriz. Sorumluluklarımız var.
Devlet;tedbir ve dikkat konusunda asla gevşememeli.
Hükümet; daha fazla gecikmeden bir Göç Bakanlığı kurmalı. Gaziantep Belediye Başkanı Sayın Fatma Şahin bu iş için gerekli tecrübeye fazlasıyla sahip, mutlaka değerlendirilmeli.
Medya;nefret dilinden ve abartıdan uzaklaşmalı, öngörülü ve yapıcı olmalı.
Toplum için hep sükunet, feraset ve merhamet...