Selahattin Demirtaş nihayet itiraf etmiş: “Yasin Börü'nün katledilmesi bir barbarlıktır. Bunu yapanlar insanlıktan nasibini almamış demektir. Bunda benim de katkım varsa, aynı alçaklık bana da bulaşmış demektir. 'Demirtaş'ın çağrısıyla sokağa döküldüler, 54 kişiyi katlettiler'yönündeki haberlerle aleyhimde kampanya yürütüldü. Adalet istiyorum.”
Bunda sizin kabahatiniz var Sayın Demirtaş.
Büyük kabahatiniz var hem de...
Erdoğan’ın, “Kobani düştü düşüyor” uyarısını yanlış tefsir ederek (bile bile çarpıtarak), hazır kıta bekleyen “militanlarınızı” sokağa döktünüz ve bugün “ceza davası” olarak size dönen korkunç o cürüme imza attınız.
Elinizin kanıyla adalet istiyorsunuz.
Kanun ne der bilmem... En azından kamu vicdanınızda suçlusunuz!
Böyle dedim ya... Şimdi serserinin biri çıkar, “Hapiste seni okuyamayacak, yalanlarına cevap veremeyecek biri hakkında atıp tutamak yakışıyor mu?” der mi? Der...
Üç gün önce, hapiste bulunan biri (bir gazeteci) hakkında bir şeyler yazmıştım.
Bir “seveni” çıktı, hapiste bana cevap verme imkânı bulunmayan biri hakkında “kepazece” bir yazı yazdığımı söyledi.
Hani, “Burada beni öldürmeye çalışıyorsunuz. Vereceğiniz ceza sizin kader haritanıza da aynen kaydedilecek” diyerek, FETÖ’cü ağzıyla mahkeme heyetini tehdit eden gazeteci...
İsmini zikretmemiştim...
İsimlerin önemi yok...
Hrant Dink cinayetinin faillerini gizleyen bir “gazetecilik başarısına” imza atmıştı aynı zamanda... Hrant Dink cinayetiyle ilgili resmi belgeyi, bugün aynı cinayetin sanığı durumunda bulunan Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer isimlerini karartarak, yani ketmederek yayınlamıştı...
Bu haliyle, bir de, verilen “Hrant Dink Ödülü”nü kabul etmişti. Utanmamıştı.
O gazeteci işte...
Fakat sevenlerine kötü haber:
Hapiste, bana cevap verme imkânı bulunmayan o gazeteciyle ilgili ithamlar, “cezaevi süreci” öncesinde de gündeme gelmişti. Cevap verme imkânı bulunduğu halde, vaki ithamları ve konuyla ilgili soruları geçiştirmişti. FETÖ’nün Yargı ve Emniyet’teki örgütlenmesinden haberdar olduğu, bütün operasyonların bu örgütlenme üzerinden yürütüldüğünü bildiği halde susmuştu... Susmuştu, çünkü suç ortağıydı... Nasıl kurulduğu belirsiz gazetesinde, FETÖ operasyonlarına “yayın desteği” sağlıyordu.
Şimdi cezaevinde.
FETÖ darbesine destek vermekle (yani darbecilikle) suçlanıyor...
Bu konuda ne düşündüğümü müteaddit defa yazmıştım... Ben o ismin ve refakatindeki kimi liberallerin FETÖ’ye üye oldukları kanaatinde değilim. Cezaevinde bulunmaları ve “darbeci” suçlamasıyla yargılanmaları beni mutlu etmez. Mümkünse, salıverilmelerini ve “tutuksuz” yargılanmalarını isterim. Bu konuda son derece netim.
Net olduğum bir diğer konu şu:
O gazeteci ve refakatindeki liberaller, darbeye altyapı oluşturacak bir düşünsel faaliyet içindeydiler. Bunu hiç gizlemediler. FETÖ darbesi başarılı olsaydı, olup bitenleri kendi haklı pozisyonlarına gerekçe yapacaklardı.
Ellerinde, “Biz söylemiştik, biz uyarmıştık, dinlemediler” diyebilecekleri mebzul miktar malzeme bulunduruyorlardı ve hiçbir yasa, hiçbir ahlak kuralı, hiçbir güç onları “haklı” (!) olmaktan çıkaramayacaktı.
Muhtemelen bu “haklılığın” (!) verdiği üstünlükle hâkim tehdit ediyorlar.
Demirtaş için söylediklerim, bu zat ve refakatindeki liberaller için de geçerlidir.
İşledikleri (işledikleri öne sürülen) cürümlerin yasalardaki karşılığını bilmiyorum.
İlle de cezaevine atılmaları gerekmez ama bir darbeye altyapı oluşturdukları için, en azından “ahlaken” yargılanmalı ve suçlu ilan edilmelidirler!