İsmini yanlış hatırlamadıysam filmin adı buydu: “Elçiyi öldür.”
Orada cesur bir gazeteci vardı.
CIA’in Nikaragua’daki darbe girişimindeki kirli rolünü araştırıyordu.
Amerikan derin devletinin, kontralara parasal kaynak aktarmak için nasıl uyuşturucu baronları üzerinden uyuşturucu satışına hamilik yaptığından tutunuz da, başka kirli ilişkilere varıncaya değin bir dizi karanlık olayı cesaretle araştıran bu gazetecinin başına ne geldi tahmin edin bakayım?
Uzunca bir araştırma sonucunda haberi yayınlanır yayınlanmaz, gazetecinin hayatını karartacak bir itibar suikasti girişimde bulunmaya başladılar.
Haberinde ortaya koyduğu gerçekler CIA’nın şahsında Amerikan derin devletini fena halde rahatsız edince, gazetecinin başına gelenler bu ülkede yaşananların da bir örneği niteliğinde.
CIA haberi yalanlama yoluna gidemez. Çünkü çok güçlü bilgi, belge ve tanıklıklara dayanan bu haberi çürütmek hiç de mümkün değildir.
Başvurdukları yöntem, gazetecinin hayatını mahvetmeye çalışmak.
Evli ve üç çocuk babası olan gazeteciye yönelik itibarsızlaştırma operasyonu her düzeyde sürdürülür.
Gazetesi bile kendisine sahip çıkamaz konuma düşer.
Gazeteci yılmaz, yoluna devam eder. Ancak bel altı çalışan o derin devlet elemanlarıyla boy ölçüşmek kolay değildir.
Her türlü dedikoduya açık hale getirilir.
İtibar suikastçileri adeta gazeteciyi lime lime ederler.
Gazeteci pes etmez ama ailesinden bile ayrı kalmak zorunda kalır.
Yılın gazetecisi ödülünü alırken bile mutlu değildir.
Sonuçta haberi amacına ulaşır.
Amerikan derin devletinin kirli ilişkileri herkes tarafından kabul edilen bir gerçekliğe dönüşür.
CIA Başkanı görevi bırakmak zorunda kalır vs...
Ama buna rağmen filmin finali trajiktir: O cesur gazeteci otel odasında kafasına sıkarak intihar eder!
***
Bu filmi izlediğimde ülkemde yaşadıklarımız aklıma geldi.
FETÖ’cü alçakların yöntemlerine ne çok benziyordu o gazetecinin başına getirilenler...
Demek ki Amerikan derin devletinin yöntemleri, kendi ülkemizde FETÖ’cüler tarafından çok daha sofistike ve alçakça devreye sokulmuş.
Pensilvanya deyip geçmemek lazım.
Pensilvanya sadece orada ikamet eden o İblis’ten ibaret değil.
Orada korunup kollanan, beslenip büyütülen bir İblis’in kimler adına hareket ettiğini unutmamamız lazım.
O İblis darbenin görünen yüzü.
Tıpkı Nikaragua’daki kontralar gibi...
Şimdi solcu geçinen birileri kalkıp bu darbenin hem görünen yüzüne alkış tutuyorlar, hem de görünen yüzün arkasındaki güçlerin değirmenine su taşıyorlar. Sonra da kalkıp utanmadan “Anti-Amerikancılık” nutukları atıyorlar.
ABD bayrağı altında Suriye’nin kuzeyinde özyönetim ilan eden o PKK’lı lejyonerler bu yüzden FETÖ’yle işbirliği yapmaktan kaçınmıyorlar.
***
O cesur yürekli Amerikalı gazetecinin haberinde dile getirdiği iddiaların hiçbirine cevap veremeyenler ne mi yaptılar?
Haberdeki kirli ilişkileri göz ardı etmek için o haberi kaleme alan gazeteciye belden aşağı daldılar.
İtibar suikastçiliği yaparak gündemi değiştirmeye çalıştılar.
Şimdi aynı yöntemi TBMM çatısı altında CHP-HDP bloğu yapıyor.
Bir de onların toplum içindeki uzantıları.
Sol görünümlü neo-Amerikan lejyonerler...
Katiller ve caniler güruhu olan FETÖ’cüleri gözden kaçırmak için OHAL üzerinden diktatoryal rejim edebiyatı yapmaya çalışıyorlar.
Sanki tek dertleri demokrasiymiş, insan haklarıymış gibi!
FETÖ’cülere cezaevlerinde işkence ve kötü muamele yapıldığı yalanı üzerinden demokrasiyi ve insan haklarını truva atı gibi kullanarak, FETÖ’cü teröristlerin kirli ve kanlı ilişkilerini unutturmaya çalışıyorlar.
Onları mazlum ve mağdur gibi göstermeye çalışıyorlar.
Yüzlerindeki maskeyi indirdiğimiz için de bizi yalan yanlış bilgiler üzerinden çarpıtarak sunuyorlar.
Solcu geçinen Ali Sirmen’in FETÖ hamisi Cumhuriyet’te, “Ha FETÖ ha M. Metiner” başlıklı yazısında tam olarak yaptığı da bu işte!
FETÖ hamiliğine soyunan bir gazetede, FETÖ kafası ile benim kafamın aynı olduğunu savlayan Sirmen gibilerin hangi kafaya sahip olduğuna veya kafalarını kimlerin emrine verdiklerine varın siz karar verin.