‘Herkesi kucaklayacağım’ diye yola çıkan Ekrem İmamoğlu’nun, hakkında yazı yazan gazetecilerin tamamını susturmak için, ceza ve tazminat davaları açtığını biliyorsunuz. Ahmet Kekeç Usta geçenlerde yazdı; “Benim 10 bin liramı istiyormuş” dedi. “Çıksın PKK’ya, FETÖ’ye, DHKP-C’ye isim vererek rest çeksin, 10 değil 20 bin lira vereyim” teklifinde bulundu. Aynı yazıda Ahmet Kekeç, İmamoğlu’nun bugüne kadar hakkında açılmış 5 hakaret ve tehdit davası olduğunu da hatırlattı. Şimdi soru şu. Bu sevgi pıtırcığı kimi tehdit etti de kime hakaret etti de bu davalara muhatap oldu? ‘Hoşgörü abidesi’ İmamoğlu’nun dökülen makyajının altında ne gizli? Bakın basın ya. En çok kavgasını verdikleri mekanizma bu değil miydi?Oysa şimdi gazeteciler olarak İmamoğlu hakkında bir şey yazamıyoruz. Nerede hoşgörü, birlik, beraberlik barış ortamı. Arkadaş, bugün bütün gazetecilerin işi gücü bırakıp İmamoğlu’na şu soruyu sorması lazım; neden basını baskılamaya çalışıyorsunuz? Hakkını yemeyelim, Melih Altınok Sabah’ta, Kurtuluş Tayiz Akşam’da sormuştu. Biz de buradan bir kez daha soralım; “Sayın İmamoğlu, neden gazetecileri davalarla, tazminatlarla susturmaya çalışıyorsunuz? Vadettiğiniz özgürlük ortamı böyle bir şey mi?”
‘Çankaya Noteri’ denmesini haksızlık olarak görüyordu!
“Abdullah Gül için zaman zaman ‘Çankaya noteri’ benzetmesi yapılıyor. Bu doğru bir benzetme değildir. Onuruyla görev yapan, görevini yaparken kılı kırk yaran noterlere haksızlık yapılmaktadır. Gül, bunun ötesinde bir görev üstlenmiş görünmektedir. Kendi koltuğunu sağlamlaştırmayı hukuk devletine tercih eden bir anlayış, Türkiye'de hukukun en üst makamlarca çiğnendiğinin en somut örneğini oluşturur.” (17 Ekim 2007 - ANKA) Sözler Kılıçdaroğlu’na ait. Muhatabı vaktin Cumhurbaşkanı Gül. Önceki gün Fox TV’de Gül için söylediği sözler ise şöyle;“Devlete hizmet edene saygı duyarım. Abdullah Gül tarafsızlığını olabildiğince koruyan bir cumhurbaşkanıydı. Kendisine saygı duyarım. (Sayın Gül ve Sayın Davutoğlu için) Ben onlara saygı göstermez miyim, saygı duyarım…” CHP omurgasızlığı diye bir şey yok mu, var. Vaktiyle Sivas katili dedikleri Karamollaoğlu ile birlikte yol yürüyen de CHP, şehit cenazesine gidip ağıt yaktıktan sonra vatan evlatlarını katleden PKK ile kol kola kampanya yürüten de CHP. Dolayısıyla CHP’ye ‘dün öyle diyordun, bugün böyle diyorsun’ diye yüklenmek yersiz. Fakat Sayın Gül ve Davutoğlu; ‘bayram değil, seyran değil Kılıçdaroğlu bizi niye seviyor’ diye kafa yoracak mı, merak ediyorum.
Acaba Seçkin Piriler’in yediği, dayaktan sayılmıyor mu?
Seçkin Piriler, eski eşi Kaan Tangöze tarafından kendisine şiddet uygulandığını söylüyor. Medyada ise derin bir sessizlik var. ‘Sıla’nın, albümünün çıkmasına iki gün kala yediği dayak kadar gündem olmadı. Sıla/Ahmet olayını günlerce yazan Ertuğrul Özkök mesela, bu işi görmedi bile. Ayşe Arman tam sayfa bir Seçkin mülakatı yapmadı. Kadın hassasiyetiyle tanınan yazarlar hiç ilgilenmediler. Seçkin’in yediği dayağın gündem olabilmesi için tam olarak şartların ne olması gerekiyor acaba?
O hurmayı alan kişinin yediğini gördünüz mü?
Ahmet Hakan yazıyor, ‘en sevdiğim hurmadan soğuttu beni’ diyor. Cübbeli Ahmet Hoca için. Neden? Çünkü biri Cübbeli’ye ısırması için hurma vermiş, ısırılmış hurmayı geri alınca da şifa niyetine yemiş. Yalan. İşin aslını söyleyeyim size. Cübbeli Hoca yaklaşık 40 yıldır 1. tip şeker hastası. Yani Hurma vesaire yiyemiyor normalde. Fakat illa da tadına bak diye kendisine uzatılan acve hurmasını da reddedemiyor. O da bir ısırık alıp kendisine ikram edene geri veriyor. Hikaye bu kadar. ‘Kutsal ısırık’ efsanesini de böylece çökertmiş olalım.