Cumhurbaşkanı Erdoğan ülkemizin ekonomisine yönelik malum uluslararası güçlerin, yani “üst aklın” sistemli ve bilinçli bir operasyon çektiğine dikkat çekerken, doların yükselişini bu bağlamda sürdürülen “ekonomik terör”e bağlamıştı ya, o cehalette sınır tanımayan malum siyasetçiler sahne almışlardı hemen.
“Yok öyle bir şey... Şimdi de Cumhurbaşkanı kalkmış, cebinde doları olan vatandaşları terörist ilan ediyor!” demişlerdi.
Onlara “üst aklın” emrinde “ET” diye bir yapılanmanın olduğunu söylerseniz, inanmadıkları gibi aklınızla da alay ederler.
Dahası sizi itibarsızlaştırmaya çalışırlar akıllarınca.
Öyle ya, “üst akıl diye bir şey yok. O sizin uydurmanız” deyip duran siyasetçi ve gazeteci esnafına bir de “ET” diye bir yapılanmanın olduğunu anlatmanız mümkün mü?
ET, yani ekonomik tetikçiler…
Üst aklın boyunduruğu altına almak istediği ülkelerde faaliyet gösteren aktörler…
“Gırtlağına kadar borçlandır, sonra da istediğin gibi yönet!” mantığıyla hareket eden bu uluslararası aktörler, yani ekonomik tetikçiler bizim ülkemize hiç de yabancı değiller.
Bu bir küresel sistem.
Başını ABD’nin çektiği küresel bir imparatorluk.
Adına şirketokrasi denilen ekonomik sistem, bu imparatorluğun can damarını oluşturuyor.
Sistemin içerdeki ayakları da bir avuç imtiyazlı.
***
“İşin dünya liderlerini, ABD’nin ticari çıkarlarını gözeten büyük bir ağın parçası olmaya teşvik etmek. Sonunda bu liderler, sadakatlerini garanti edecek şekilde bir borç batağına saplanır. Sonra da onları politik, ekonomik ya da askeri ihtiyaçlarımız için ne zaman istersek kullanabiliriz.” (Bkz. John Perkins, Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları, April Yayıncılık, Cilt: 1, s. 8)
Perkins, kendisini ET olarak hazırlayan öğretmeninin sözlerini bu şekilde aktarır.
Bu küresel mafyatik sistemin nasıl çalıştığını da kendisinden dinleyelim:
“Biz, diğer ulusları (en büyük şirketlerimizi, hükümetimizi ve bankalarımızı yöneten) şirketokrasiye boyun eğmeye zorlayan koşulları yaratmak üzere, uluslararası finans kuruluşlarını kullanan seçkin bir grubuz ve mafyadaki muadillerimiz gibi iyilik de yaparız: Bunları genellikle altyapı (elektrik santralleri, otoyollar, limanlar, havaalanları, sanayi siteleri) yatırımları için verilen borçlar şeklindedir. Bu tip borçların bir şartı da, tüm projelerin bizim mühendislik ve inşaat firmalarımız tarafından gerçekleştirilmesidir. İşin aslı, paranın çoğu ABD’yi terk etmez bile... Borçlu ülke hem anaparayı, hem de faizini son kuruşuna kadar ödemek zorundadır. Eğer bir ET gerçekten başarılıysa, verilen paranın miktarı o kadar yüksek olur ki borçlu ülke birkaç sene sonra ödemelerini yapamaz hale gelir. İşte o zaman da biz, (tıpkı mafya gibi) diyetimizi isteriz…” (s.16)
Peki ET’ler başarısız olursa ne olur?
“.. biz ET’lerin, çakallar olarak nitelendirdiği ve soylarını doğrudan o eski imparatorluklara dayandıran, çok daha sinsi bir tür devreye girer. Çakallar her zaman oradadır; gölgede beklerler. Ortaya çıktıkları zamansa, devlet başkanları ya devrilir ya da ölümcül kazalarda yaşamını yitirir... (s.22)
***
Ülkemizde olup bitenlere bakalım…
Bu küresel imparatorluğun araçlarından biri olan IMF ile borç ilişkimiz bitince ne oldu?
ET’lerin içerideki işbirlikçileri ve pusuda bekleyen çakallar diz çöktürmek için Gezi eylemlerini başlattılar.
Solcu görünümlü STK’lar üzerinden milli projelerimize karşı savaş ilan edildi.
Akabinde, 17/25 Aralık polis-yargı marifetiyle hükümeti devirme girişimi.
Sonrasında terör örgütleri üzerinden hizaya çekme dönemi.
Pensilvanya destekli darbe girişimi...
Dış ve iç malum çevrelerin niçin R. Tayyip Erdoğan’dan nefret ettiklerini, Cumhurbaşkanlığı sistemi meselesinde ülkücü geçinen Akşener ve Özdağ gibilerle, CHP ve PKK/HDP/FETÖ’nün bir cephenin içerisine niye yerleştirildiklerini anlamak için Perkins’in kitabı mutlaka okunmalı.
Tüm tetikçilerin ve sahiplerinin gerçek yüzleri o zaman görülür.
Tabii şirketokrasinin emrindeki bir kısım medyanın da…