Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Birleşik Krallık temasları için Londra’dayız. Cumhurbaşkanımız birkaç saat önce Chatham House’da konuştu ve soruları yanıtladı. Mevsim normallerinin üstünde ve de ılık bir Mayıs sabahında gerçekleşen bu toplantının ardından otelimize döndük. Ve önceki gün TURKEN Vakfı yemeğindeki mesajlarında da altını çizdiği gibi Türkiye’nin öncelikli gündem ve duyarlılık konularından birisi Kudüs. Londra’da ekonomi, terörle mücadele ve işbirliği alanları başta olmak üzere önemli temaslar gerçekleşiyor. Bugün de hem İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth ile hem de Başbakan Theressa May ile bir araya gelecek Cumhurbaşkanımız.
Dikkatler Kudüs’te... Filistin’de...
ABD’nin 2017 yılının Aralık ayında yaptığı, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığı yönündeki açıklama ile Pandora’nın Kutusu açıldı.
Ve dün atılan sorumsuz bir adımla Washington, Tel Aviv’deki büyükelçiliğini Kudüs’te faaliyete geçirdi. Önceleri, iki yıl gibi bir zamanda açılacağı belirtilen büyükelçilik için süreç hızlandırıldı ve dünkü fotoğraf ortaya çıktı. Bu satırları yazmak üzere bilgisayarımın başına oturduğumda İsrail askerlerinin açtığı ateş sonucu 18 ölü ve 500'den fazla yaralı rakamları veriliyordu Gazzeliler için. Nekbe yani büyük felaket diye anılan sürecin 70. yılı ve büyükelçiliğin taşınması nedeniyle düzenlenen gösterilere binlerce kişi katılmıştı. Ve İsrail hedef gözetmeksizin ateş açmıştı.
Yazımı yazarken öldürülen Filistinlilerin sayısı 18 idi ve ben bu sayının artmasından endişe duyduğum için güncellemelere bakmaya cesaret edemedim. Ama haber ulaştı işte. Otel odamdaki TV’de BBC açık ve en az 25 kişinin öldürüldüğü haberi verildi.
Belki de siz bu yazıyı okuduğunuzda katledilen Filistinlilerin sayısı birkaç misli artmış olacak.
1948, İsrail’in kuruluşu ve aynı zamanda Filistinliler için büyük zulmün başladığı tarih. Göçe zorlanan Filistinlilerin toprakları ellerinden alındı ve ortaya dünyanın en despot devleti çıktı. En hukuk tanımaz, acımasız devleti…
Ve dünyanın süper gücü, neredeyse tüm Ortadoğu siyasetini bu despot devlet odaklı kurdu.
Şimdi büyükelçiliğin Kudüs’e taşınma kararından bağımsız mı düşüneceğiz, ABD’nin İran ile P5+1 ülkeleri arasında varılan nükleer anlaşmadan çekilmesini?
Ya da Fransa’da 300 hadsizin Kur’an-ı Kerim’i hedefleyen bildirisi, yukarıda saydığım iki gelişmeden çok mu bağımsız?
Küresel boyutta İslam’ı, Müslüman ülkeleri provoke etmeye dönük bir çaba yok mu, başını ABD-İsrail ikilisinin çektiği?
Hukuksuzluk, mazlumların kanına girmek, topraklarına el koymak?
Her şey lanet bir zincirin halkaları değil mi?
Ve bu despotluğa, zulme itiraz eden tek lider Cumhurbaşkanımız iken, bu zulmü yüzlerine vuran bu lidere neden bu kadar farklı boyutta operasyon yapılmaya çalışıldığı sorusunun yanıtı da açık değil mi?
Bu yazı burada bitmedi… Bitmeyecek... Çünkü aklım Gazze’de kurşun yağmuru altındaki mazlumlarda...