Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İngiltere programı oldukça yoğun geçti. Uçaktan iner inmez kapanış konuşmasını yapmak üzere Tatlı Dil Forumu’na katıldı. BBC ve Blomberg’e konuştu. Çok sayıda yabancı iş adamının davetli olduğu TURKEN Vakfı’nın yemeğine katıldı. Chatham House’da bir konuşma yaptı ve soruları cevapladı. İngiliz firmalarının tepe yöneticileriyle bir araya geldi. Londra’daki Türk öğrencilerle buluştu. Kraliçe II. Elizabeth ve Prens Charles’la görüştü. Son olarak da Başbakan Theresa May’le başbaşa ve heyetler arası bir görüşme gerçekleştirdi.
İki güne sığdırılan bu yoğun görüşme trafiğinde verdiği mesajlar Türkiye’nin küresel ve bölgesel güçlü aktörlüğünü teyit eder nitelikteydi.
İngiltere, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türkiye’ye ilk mesaj gönderen ve FETÖ terör darbesini darbe olarak niteleyen ülkelerden.
Avrupa ülkeleri arasında ekonomik ilişkilerimiz dolayısıyla da farklı bir yere sahip. İhracatımızın en yüksek olduğu ülkelerden biri... Türkiye, İngiltere için özellikle Brexit sonrasında giderek daha da önemli hale geliyor. Theresa May’in, Başbakan olduktan sonra ABD ziyaretinin ardından direkt Türkiye’ye gelmiş olması bunun işaretiydi.
İngiltere’nin AB ve ABD’den bağımsız olarak geliştirmek istediği ekonomik ve siyasi ilişkiler için Türkiye-İngiltere bir model olma potansiyeli taşıyor.
Türkiye ise eşitler arası ilişkiye açık bir pozisyonda. Küresel ve bölgesel vizyonunu çok net ortaya koyuyor ve Cumhurbaşkanı nezdinde güçlü bir ses yükseltiyor. Bu ses, hem sorunlara somut ve kalıcı çözümler öneriyor hem de ruhsuz dünyanın ruhu olma iddiası taşıyor.
En azından dünyanın ve bölgemizin bugün bu halde olmasında müessir olanları fena halde rahatsız ediyor.
Erdoğan’ın Chatham House’da yaptığı konuşma bu yönüyle oldukça dikkat çekiciydi.
Ziyaretin, İngiltere eliyle, İsrail’in Filistin topraklarını işgal ederek burada bir devlet kurmasının, Nakba’nın yıl dönümüne denk gelmesi ve aynı zamanda bu tarihe denk getirerek ABD’nin Tel Aviv’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması vesilesiyle Erdoğan’ın Trump ve Netanyahu’ya da mesajları sert oldu. “Bu kararın açıkça uluslararası hukukun ihlali olduğunu, ben yaptım oldu mantığıyla devlet yönetilemeyeceğini, Trump’ın yaptığının ise bu olduğunu” ifade etti Erdoğan. Dahası bu işi durdurmazlarsa Ortadoğu’daki kaosun son bulmayacağını, kan kazanının dolmaya devam edeceğini ve bunun müsebbibinin Trump ve Netanyahu olduğunu” söyledi. “Bundan sonra olacakların sorumluları da kendileridir” dedi.
Bu esnada Filistin’de İsrail ateşiyle ölen ve yaralananların sayısının hızla arttığı haberleri geliyordu.
***
Cumhurbaşkanı hemen her sorunlu ülke ve bölgeye değindi Chatham House’daki konuşmasında. Ve William Shakespeare’a atıfla “Dünyanın çivisi çıkmış” dedi. AB’nin Türkiye’yi dışlayan tavrının, süreci bile isteye siyasallaştırmasının neticesi olduğunu ifade etti. Türkiye’nin, Kıbrıs’ta Rum kesiminin tek taraflı hidro-karbon arayışını asla kabul etmeyeceğini, Libya’da bir an evvel istikrarın sağlanmasından ve mutabakat hükümetinden yana olduğunu, Suriye’deki çabaların Esed’i meşrulaştırmak değil tüm Suriyelilerin yeniden yurtlarına döndükleri ve Suriye’nin bütünlüğünü koruyan bir çözüme katkı için olduğunu, İran ile nükleer anlaşmanın iptalinin Atom Enerjisi Kurulu’nun raporlarına ve uluslararası anlaşmaların tabiatına aykırı olduğunu belitti.
***
Bu arada Türkiye’yi Kraliçe Elizabeth’e şikayet edecek ve Erdoğan’a “yeter” demesi için yalvaracak kadar şirazesi şaşmış, nihilist gazetecilere kötü haber; Kraliçe’nin umurunda değilsiniz!
Hoş olsanız ne fark eder? Bu yaptığınız, ağabeylerinizin, ablalarınızın “Ordu göreve!” çağrısından hiç ama hiç farklı değil.
FETÖ’nün de tasfiyesinden sonra iyice yetim kaldınız anlaşılan.
Yaşı gitmiş kraliçeden bile medet umar hale geldiğinize göre...