Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün toplanacak Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'na hitap ettiğinde insanlık adına adaletin gür sesini yükseltecek.
Erdoğan 2014'te BM kürsüsünde "Dünya beşten büyüktür" cümlesini ilk kez kurduğunda kuşkusuz hakikati dile getirmiş, o vakte kadar mırıldanma, sızlanma şeklinde devam edegelen itirazları ve reform çağrılarını kimsenin, özellikle beş büyüğün kulak üstü yatamayacağı kadar evrenselleştirmişti.
Çünkü o tarihte de dikkatle takip edilen bir liderdi Erdoğan.
11 yıllık iktidarında Türkiye'ye çağ atlatmış, kemikleşmiş meseleleri aşma becerisi göstermişti.
Halk tarafından seviliyor ve her seçimde artan bir oy oranıyla tercih ediliyordu. O yüzden kimi devletler onu istenmeyen bir rakip, kimileri durdurulması gereken bir düşman, kimileri ise ilham alınan bir model olarak gördü.
Söylediklerinde haklıydı. Veto ayrıcalığına sahip ülkelerin kendi menfaatlerini gözetmesi nedeniyle dünyada uluslararası barış ve güvenlik bir türlü sağlanamıyordu. Mevcut BMGK yapısının değişmesi şarttı. Dünya 2. Dünya Savaşının neticelendiği yerde değildi artık, güç dengeleri değişiyordu.
2014'ün üzerinden yedi yıl geçti.
Pek çok lider değişti ama Erdoğan hala orada. Yükselen Türkiye'nin Cumhurbaşkanı.
Üstelik yakın zamanda yakın coğrafyasında büyük kırılmalar yaşanmış bir ülkenin güçlü lideri. Arap Baharı ayaza dönmüş; Libya'da, Irak'ta, Mısır'da darbeler olmuş, Suriye'de iç savaş çıkmış, milyonlarca Suriyeli can havliyle Türkiye'ye sığınmış.
Hangi istihbarat örgütlerince yemlendiği belli terör örgütleri eş zamanlı olarak saldırıya geçmiş. PKK terör örgütü ülkeyi bölmeye kalkmış; kendisi kazınmış. NATO-FETÖ darbesi 15 Temmuz 2016'da öyle destansı şekilde yere çalınmış ki dünyada eşi benzeri yok. Ekonomik, yargısal, lobisel saldırılar hiç durmamış Türkiye'ye, Erdoğan yönetimine.
Ama tüm bu saldırılardan Recep Tayyip Erdoğan sağ, Türkiye salimen çıkmış.
Üstelik üç buçuk milyon sığınmacı yükünü tek başına taşıyarak, onca kışkırtmaya-zorlamaya rağmen iç hukukunu-huzurunu korumayı başarmış.
İnsanlığı düştüğü yerden kaldıran ülke olarak da benzersiz Türkiye.
Batı Medeniyetinin kaynağı olarak yüceltilen antik Yunan'ın mirasçısı Atina yönetimi, çoluk çocuk sığınmacıları taşıyan botları patlatıp Aylan bebeklere kıyarken İslam medeniyetinin bayraktarı, Selçuklu-Osmanlı İmparatorluğunun bakiyesi Türkiye Cumhuriyeti canlar kurtardı. Zaten Küresel İnsani Yardım Raporları da Türkiye'yi "en çok insani yardım yapan ülke" olarak defalarca geçirdi kayıtlara.
Pandemide de öyle oldu bu. İngiltere'ye bile tıbbi yardım gönderdi Ankara.
Cumhurbaşkanının dün New York'ta açıkladığı gibi Türkiye'nin Covid-19'a karşı geliştirdiği Turkovac aşısı ihtiyaç duyan mağdur ve mazlum coğrafyalara bilabedel gönderilecek.
Dolayısıyla Recep Tayyip Erdoğan bugün BM kürsüsünde "daha adil bir dünya mümkün" dediğinde retorik bir cümle kurmuş olmayacak.
Bunu dünyaya sadece teklif eden değil yapıldığını gösteren, yöntemlerini anlatan, muhataplarını ikna gücü olan bir dünya lideri olarak konuşacak.
Amerika Birleşik Devletlerinde görüştüğü mevkidaşlarına, kabul ettiği her makamdan ve topluluktan insana takdim edeceği "Daha Adil Bir Dünya Mümkün" kitabıyla dünyaya mayayı çalacak Cumhurbaşkanı.
Bu mayanın tutmaması imkansızdır.
Zira "daha adil bir dünya mümkün" önermesi çok güçlü bir öz taşıyor.
"Mümkün müdür" sorusu uluslararası sistemin ve küresel barışın geleceği açısından sorulması gereken çok önemli bir politik sorudur. Hem mevcut çarpıklığın sürdürülemez olduğunu ilan ettiği hem de cevabını içerdiği için.
Adaletsizlik, mülteci krizi, uluslararası terörizm, iklim değişikliği ve İslam karşıtlığı gibi küresel siyasetin çözmekten aciz kaldığı meselelerin çözüm anahtarlarını içeriyor Erdoğan'ın kitabı.
Dünya bu anahtarı kullanmalı.
Kapsamlı bir reform yapılmadan, BM yeniden yapılandırılmadan zaten kangren halini alan ve bir bumerang gibi çıktığı yere dönen sorunlar insanlığın ve yerkürenin sonunu getirecek yoksa.
Doğruyu söylemek kadar muhatabın gözünün içine bakarak söylemektir doğru liderlik.
Cumhurbaşkanı Erdoğan beş büyüğün gözünün içine bakarak söylüyor bunu:
"Dünya siyasetini beş ülkenin kaderine terk edemeyiz. Dünyanın beşten büyük olduğunu kabul etmeyi bir ilke olarak benimsemeliyiz. Zira küresel sistem beş devletin çıkar, hırs ve kaprislerine mahkum edilemez".