Bildiğiniz gibi Hollanda parlamentosu, 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarını "soykırım" olarak tanıdı. 142 evet, 3 ret oyu var. O üç oy da Türklerin kurduğu Denk Partisi’nden.
Can sıkıcı olmakla birlikte hiçbir sonuç doğurmayan bir karar bu. Çünkü hükümet protokolüne uymuyor. Hükümet protokolüne göre, soykırımların tanınması için uluslararası mahkemelerin hükümleri, BM bilimsel araştırma ve bulguları gerekiyor. Ortada böyle bir veri olmadığı için de kararın Hollanda hükümetini bağlayan bir tarafı bulunmuyor.
Türkiye açısından da hükmü ve bağlayıcılığı yok kararın. Çünkü Türkiye, Dışişleri Bakanlığı’nın vuzuha kavuşturduğu gibi, 1915 olaylarına tarihi olgular ve hukuki normlar çerçevesinde bakıyor.
***
AK Parti hükümetleri bilhassa 2000’lerin ortasından sonra Alevi sorunu, Kürt sorunu, Ermeni sorunu gibi bekletilmiş, bekletildikçe içerde ve dışarda suistimale daha açık hale gelmiş sorun alanları üzerine bir bir çalışmıştı.
Bugünkü tabirle söylersek, yerli ve milli bir insan olan Hrant Dink’in alçakça katledilmesi sonrasına denk gelen bir dönemdir bu. Siyaset cesur adımlar attı, toplum meseleyi etraflıca tartıştı. Biriken cerahat aktı, yerli ve dışarlıklı istismarcılar malzeme kaybına uğradı.
Türkiye’nin muhataplarına önerisi netti: Mesele siyasetin değil tarihin konusudur, arşivler açılsın ve tarih komisyonları çalışsın, soykırım mı değil mi kararı onlar versin.
Türkiye hala bu tezi savunuyor. Lakin Ermenistan da, Avrupa’ya Amerika’ya dağılıp 1915 iddialarından kendilerine bir kariyer yapmış olan Ermeni diasporası bu davetten ve gerçeklerden kaçtıkça kaçtı.
Ama Türkiye’nin tepesinde Demokles’in kılıcı gibi sallandırılan “1915 Ermeni soykırım iddiası” korkulacak, kaçılacak mevzu olmaktan da çıktı. Rasyonel bir zeminde konuşulur, belgeler ortaya konulursa hakikatlerin ortaya çıkacağına inancımız ve kendimize güvenimiz uluslararası kamuoyuna gösterilmiş oldu. Nitekim üstündeki o tozlu örtü kaldırılınca meseleyi dokunulmaz kılmaya yarayan bütün o kötü niyetler, kötü kokular, tutsak ruhlar etkisini yitirdi.
Ama Ermeni lobileri ve bu iddiadan faydalanmak isteyen devletler için hala cari bir iddia elbette bu. Her 14 Nisan’da “ABD başkanı soykırım mı diyecek yoksa büyük felaket anlamına gelen meds yegern mi” şeklinde bir hazır gündemimiz var bizim.
Başka, güncel suçların günahların yanı sıra ABD’nin Kızılderililere yönelik toprak gaspı ve kültürel fiziki soykırımı, Hollanda’nın Srebrenitsa’da taammüden dahil olduğu Boşnak soykırımı ortada iken, özellikle bu ülkelerin Türkiye’ye böyle bir suçlama yöneltmeleri ve tarihi gerçeklerin konuşulmasını engellemeleri hayli trajikomik.
Üstelik Hollanda Temyiz Mahkemesi bile Srebrenitsa katliamıyla ilgili olarak Hollanda’nın kısmen sorumlu - suçlu olduğuna hükmetmişken. Srebrenitsa 1995’de işlendi. Ama Boşnaklardan özür falan dilemedi Hollanda Parlamentosu. Katliamı kınamadı bile.
Sadece bu da değil. Avrupa’nın en büyük sömürgeci devletlerinden ve köle tüccarlarından olan Hollanda da 1960’lara kadar, diğer Avrupa ülkeleri gibi “zoom humains” denilen “insan hayvanat bahçeleri” kuruluyordu!
Afrika’dan boyunları zincirlenerek getirilen kara derili insanlar tıpkı bir hayvanat bahçesi gibi etrafı çitlerle çevrili alanlarda sergileniyordu. Çıplak olarak! Kafeslerin dışında ise uyarı levhaları vardı: “Lütfen yiyecek atmayın!”. Aralarında intihar edenler oldu bu insanların, teşhir şartlarına dayanamayıp ölenler oldu.
Hollanda, Belçika, İspanya, Macaristan, Almanya, İsveç, İtalya, ABD'de milyonlarca beyaz, siyah derililere hayvan gözüyle baktı 1870'lerden 1960'lara kadar. 1960’lara kadar!
Gerçi hala insan sergileniyor Hollanda’da. Amsterdam’daki Red Light Districh’in vitrinleri çıplak etini sergileyen seks işçisi kadınlarla dolu. Kadının ve insanın bu kadar aşağılandığı bir ülkeden çıkan soykırım kararı kötü mizahtan başka bir şey olmasa gerek.