Diyarbakır Belediyesi Eşbaşkanları Gülten Kışanak ve Fırat Anlı, “terör örgütü üyeliği” ve “terör örgütüne yardım etmek” suçlarından gözaltına alındılar. Hendek terörü başladığından bu yana DBP’li il ve ilçe belediyeleri, gençlerin hendeklere seferber edilmesi, belediye araçlarının terör faaliyetleri için kullanılması, yollara patlayıcıların döşenmesi gibi pek çok faaliyetin içinde oldu. Kimsenin bunda şüphesi yok.
Çözüm sürecinin ılıman ikliminde bölge illerine gidip geldikçe en çok işittiğimiz şey “Barış tamam, iyi güzel hoş da bizi burada HDP ve PKK’nın insafına mı terk edecek devlet?” lafı oluyordu. Terör örgütü öyle güzel bir çark kurmuştu ki, HDP üzerinden kendini meşrulaştırıyor, HDP üzerinden propagandasını yapıyor, HDP üzerinden haraç topluyor, HDP üzerinden eleman devşiriyordu.
KCK dediğimiz PKK’nın terör ve siyaseti eş güdümlü olarak yürütmek için icat ettiği çatı örgüt, belediyelere komiser atayarak sorun çıkmasının önüne geçiyordu. HDP, toplumu PKK’ya mecbur etmekle vazifeliydi. Belediyelerin bağlı olduğu Demokratik Bölgeler Partisi de tolumda boşta kimse bırakmamak için kurdukları DTK gibi örgütler de aslında siyasetin değil PKK şiddetinin önünü açacak işler yaptı.
Çözüm sürecinin ılımlı ortamında Türkiye’deki şehit anneleri bile “Biz ağladık, başka anneler ağlamasın” diyerek çocuğu dağda olan annelerle empati kuracak noktaya gelmişken PKK’nın aparatı olan tüm o sözde siyasi kurumlar, toplumu, özellikle de gençleri zehirleyen bir dili dolaşıma sokuyordu. Barış ve diyalog ortamı değil, nefret dilinin hakim olduğu bir savaş ortamı hazırladılar çözüm süreci boyunca.
Çözüm süreci, tolumu PKK’ya bağlımlı hale getirmek için suiistimal edildi. Türkiyelileşme falan dedikleri şey de Türkiye’deki tüm terör örgütleriyle ortaklık kurmaktan başka bir şey değildi.
* * *
Başka hiçbir ülkede izahı kabil olmayan şeyler yaşadık. “Siyaseten maliyeti ne olur?” denilerek terörün toplumsallaşmasına, propagandasının yapılmasına, siyaset ve şiddet arasındaki çizginin tümden ortadan kalkmasına göz yumulsun isteniyor bir de.
15 Temmuz gecesi sadece FETÖ değil PKK ve PKK’nın siyasi aparatları da heyecan içinde Türkiye’nin kaybetmesini bekledi. Kaybeden ise FETÖ-PKK ortaklığı ve onları Türkiye’nin başına saranlar oldu. OHAL kapsamında FETÖ ile olduğu gibi PKK ile mücadele için de örgüte çalışan tüm kanalları kurutma yöntemini benimsendi. Bazı belediyelere kayyum atandı, PKK ile irtibatlı yayınlar kapatıldı. Kimi ilçe başkanları ve belediye başkanları hakkında tutuklama kararı verildi. Son olarak da Kışanak ve Anlı gözaltına alındı.
PKK, hendek terörüne başladığından beri sivil kisveli örgütleri aracılığıyla toplumu teröre destek olmaya çağırıyor. Fakat ne “Ölüm orucu var” dediklerinde kendini feda edecek HDP-DBP’li ne sokak çağrılarına 100’den fazla adam bulabiliyorlar. Dün de aynı şey oldu. Tüm Türkiye’de sokak çağrısı yaptılar ancak 5 binden fazla çalışanı olan Diyarbakır Belediyesi’nin önüne bile ancak 60-70 kişi toplayabildiler.
* * *
Diyarbakır’dan bir gazeteci arkadaşın anlattığına göre çay ocağında “oturarak direnenlere” yanlarından geçen bir seyyar satıcı “Neyin peşindesiniz, buraya toplanıp yine olay mı çıkartacaksınız, ayıptır, ayıp” diye bağırınca 20 kişi daha kalkıp gitmiş.
Kışanak ve Anlı olayının toplumdaki yansıması böyle.
Gülten Kışanak ve Ekrem Dumanlı görüşmesi de o belediye binasında gerçekleşmişti. PKK’nın kaçırdığı çocuklarını geri isteyen anneler de o belediye binasının önünden kovulmuştu.
PKK adına haraç topladığınız, “Her aileden bir kişi” diyerek PKK’nın terör davasını Kürt halkının kan davasına çevirmeye çalıştığınız günler geride kaldı artık. Akıllarda kalan ise Türkiye’yi 15 Temmuz’a götüren PKK-FETÖ ortaklığı ile Kışanak- Dumanlı tokalaşması...