Fotoğraf artık net…
Türkiye dışarıdan çevrelenirken içerden de terör örgütleri aracılığıyla çökertilmek istendi.
Bu esnada ihtiyaç duyulan savunma sistemlerinden, silah ve mühimmattan mahrum bırakılması ise saldırılar karşısında silahsız ve savunmasız kalmasının istenmesindendi. Plana dahildi.
Şükür ki Türkiye bu süreci Erdoğan’ın başarılı liderliğinde aşıyor.
Ancak sorunlar bitmedi. İdlib’te olasılıkların taşıdığı riskler, sürecin çok iyi yönetilmesini ve ülkenin pek çok açıdan olduğu gibi askeri açıdan da güçlü ve bağımsız olmasını gerekli kılıyor. Askeri açıdan güçlü olmak ise savunma sanayii alanında güçlü ve milli olmaktan geçiyor.
***
Türkiye dış politikada olduğu gibi savunma sanayiinde de yeni bir süreci tecrübe ediyor. Son 20 yılda bu alanda gerçekleşen atılım gerçekten gurur verici.
2002 yılında 1 milyar dolar olan savunma ve havacılık cirosu yedi kattan fazla büyümüş 7 milyar doları aşmış.
2000’lerde yüzde 20 seviyesinde olan savunma sanayiindeki millileşme oranı bugün yüzde 70’lerin üzerinde. İHA’lar ve SİHA’larda oran yüzde 90’nı aşmış.
Şu an yürütülen savunma sanayi projesi sayısı 667 imiş mesela. Müthiş bir rakam bu... Medyaya her gün yeni bir ürünün haberi düşüyor o yüzden.
Son iki aya bile baksanız, Akıncı TİHA’nın test uçuşunu başarıyla tamamladığını, Piri Reis Denizaltısının havuza çekildiğini, Seydi Ali Reis’e ilk kaynağın yapıldığını, zırhlı araçlar için yerli motor yapıldığını, Kamikaze İHA Kargu-2’nin envantere girdiğini ve pek çok silahla ilgili kritik aşamaların başarıyla aşıldığını görürsünüz.
***
Savunma sektöründeki atılımda siyasi irade kadar ürünlerin tasarlanmasında ve bilfiil yapılmasında emeği geçenlerin gözünün nuru, alnının teri var kuşkusuz.
Hepsine minnettarız. Türkiye’nin terörle kuşatıldığı ve silahsız savunmasız bırakılmaya çalışıldığı bir dönemde yerli-milli üretimle o boşluğu doldurdukları ve daha da iyilerini ürettikleri için.
Emeğinin payı kamuoyunda belki de en az bilinen kesim sektördeki emekçiler ama. Seslerini yeni yeni duyuyoruz daha.
***
Hafta sonu onlarla buluştum ikinci kez.
Türk Harb-İş Sendikası’nın düzenlediği “Savunma Sanayiinin Millileşmesi ve İşgücü Durumu” çalıştayında sendika yönetimini ve konunun uzmanlarını dikkatlice dinledim.
Kamuya ait fabrikalarda örgütlü olan Türk Harb-İş Sendikası verilen bilgiye göre toplamda 25 bin, kamuda 18 bin beş yüz üyeye sahip, Türkiye’nin bekasını her şeyin önünde ve üstünde tutan bir sendika.
Başkan Alaaddin Soydan bu hassasiyeti “bizim sendikacılık yapabilmemiz için önce vatanımızın ve işyerimizin olması lazım” diyerek özetliyor.
Sakarya’daki tank-palet fabrikasıyla ilgili yapıcı tutum sergilediklerini, “her şeye karşıyız” diye diretmeyip öneri sunduklarını hatırlatıyor ve “böylece işçilerimiz kamuda kaldı, üyelikleri de devam etti” diyor.
Sendika üyesi 120 ila 400 arası emekçinin askerle beraber sınır ötesi harekatta olduğunu, o zorlu şartlara rağmen 365 gün görev yaptığını anlatıyor Soydan.
***
Sendikanın ve savunma sektörüne kafa yoranların dikkat çektiği asıl nokta ise işgücünün usta-çırak ilişkisi koparılmadan artırılması.
Tecrübe transferinin önemine ve lüzumuna sıkça atıf yaptılar.
Şu an 18 bin 500’ü kamuda olmak üzere 60 bin çalışan varmış savunma sektöründe.
Türk Harb-İş Sendikası Başkan Danışmanı Tarkan Zengin’in açıkladığına göre sektörde işgücü ihtiyacı hızla artacak. Doğrudan ve dolaylı olarak sektördeki çalışan sayısının kısa vadede 100 bin, uzun vadede ise 300 bin olması bekleniyor.
Peki, Türkiye buna hazır mı, hazırlanıyor mu?
Anlatıldığına göre MEB ilgili paydaşlarla süreci planlamış, ihtiyaca göre teknik liseler açmış, öğrenci yetiştirmeye başlamış bile. Bu iyi.
***
Medyanın da bu alana eğilmesi gerek. Savunma sanayii millileşip büyürken ve patenti kendine ait silahlar üretip ihraç ederken gelişmeleri yakından takip edip kamuoyunu doğru bilgilendirecek uzman habercilere ihtiyaç olacak çünkü.
Ama siyasetin bir an önce uyanması lazım bu alana. Daha doğrusu muhalefetin.
Savunma sanayiinin millileşmesinin ve büyük ivme kazanmasının ardındaki siyasi irade AK Parti’ye ait çünkü zaten. MHP’nin desteği de aşikar.
CHP başta olmak üzere İP ve SP’nin savunma sanayiindeki gelişmelere bu kadar kör sağır kalması inanılmaz. Kulp takmak, kara çalmak dışında tamamen suskunlar. Bu gaflet ve dalaletten uyanmak için neyi bekliyorlar acaba?