“Doktora şiddet” başlığı altında haber olan her olay istisnasız canımızı çok sıktı. Doktorlara saldıran, kaldırım taşıyla yaralayan hasta yakınlarını kınadık defalarca.
Önceki gün yaşanan vaka ise hastanede şiddet mevzuunun tek boyutlu olmadığını acı biçimde gösterdi bize.
Giresun'da82 yaşındaki Yusuf Topal yatalak olan ve evde bakım raporu bulunan eşine ilaç yazdırmak için Aile Sağlık Merkezine gidiyor. Doktor ilaç yazmayı reddedince ve tartışma da uzayınca -doktora şiddeti önlemek için geliştirilen “beyaz kod” sistemiyle- yardım istiyor. Olaya müdahale eden polisler ise, gördüğü muameleden dolayı üzülüp hırçınlaşan ihtiyara biber gazı sıkıyor, yerde sürüklüyor, ters kelepçe takıp araca zorla bindiriyor!
Sonra? Sonra Yusuf dede gözaltında kalp krizi geçiriyor ve ölüyor!
Muayenehanede olayın nasıl geliştiğini görmüyoruz ama polislerin hastane dışındaki müdahalesini an be an seyrettik. Baştan sona yanlış, baştan sona gaddarca…
Sağlık Bakanlığı ve İçişleri Bakanı duruma müdahale etti, doktor da polisler de açığa alındı. Haklarında soruşturma başlatıldı, Bakanlar aileyle konuştu. Muhtemelen olaydan hareketle yeni tedbirler de aranacak.
Ama bu mesele iki bakanlığın konusu mudur sadece? Herkesin dahil olduğu bir çözüm seferberliği için daha ne olmasını bekliyoruz?
***
Önce şunu görmeliyiz. Doktorları, sağlık çalışanlarını korumaya çalışırken hastayı ve hasta yakınını hırpalamamız gerekmiyor. Bir orta yol bulunmalı.
Bu mesele çok tarafı olan bir mesele, herkesin birbirinin durumunu görmesi, empati yapması gerek. Çözümü ancak bu şekilde bulur ve ortak bir hastane kültürü geliştirebiliriz.
Bir kere şu var. Doktorlar gerçekten uzun süren ve çok emek isteyen bir eğitimin ardından çıkıyorlar hasta karşısına. Zorlu mesai şartlarında, onca iyileştirmeye rağmen hala olması gerekenden fazla hastaya bakıyorlar. En mutlu günlerinde bile acı çeken, tahammül eşiği düşmüş insanlarla muhataplar.
Bunun üzerine bir de hastaların ya da hasta yakınlarının kendilerine saldırması ihtimaline karşı savunmasız hissetmeleri, alınganlaşmaları anlaşılabilir.
Ancak doktorların da şunu akıllarından çıkarmaması gerek. Hastanın ve hasta yakınının canı genel olarak burnundadır. Acıyla, endişeyle, korkuyla, panikle gelir doktorun kapısına. Şifa bekler, ihtimam bekler, sakinleştirilmek ister. Değerli ve biricik olduğu hissettirilsin, iyileşeceği söylensin diye bekler. Mucizedir belki istediği. Belki imkansızdır ama ister. Bu hal gözden kaçırılmamalıdır.
Kendisinin çaresiz kaldığı noktada çareyi elinde tutan doktorun bunu kendinden esirgediği fikriyle baş etmesi her zaman herkes için mümkün olmayabilir.
Kuşkusuz tedavi ilaçla ya da cerrahi müdahaleyle yani fiziken uygulanır ama hasta/hasta yakını denilen varlık da aynı zamanda psikolojik olarak gözetilmelidir.
***
Sağlık çalışanlarına yönelik sözlü ve fiili şiddetin önüne geçmek için çok uzun zamandır çalışılıyor aslında. Beyaz Kod uygulaması bunlardan biri.
Ancak istatistikler durumun vahametini ortaya koyuyor.
2018’in ilk 5 ayında 4 bin 706 sözel, bin 605 fiziksel olmak üzere toplam 6 bin 311 şiddet başvurusu yapılmış. 4 bin beş yüzü adli mercilere intikal etmiş.
En fazla şiddete maruz kalanlar doktorlar.
En fazla şiddet başvurusu Devlet Hastanelerinden, ikinci sırada Eğitim ve Araştırma hastanelerinden yapılmış.
Bu veri hasta çokluğu-doktor azlığı, iş yükü fazlalığı-tahammül azlığı için ispat sayılabilir.
Artık jandarma da görev alacak polisle birlikte hastanelerde. Cezaların artırılması da konuşuluyor.
Caydırıcı önlemler kuşkusuz bir yere kadar da etkili olabilir ama kalıcı çözüm için taraf olan herkesin fikrinin alınacağı, sebeplerin anlaşılıp sonuç için ortak kararların uygulamaya konulacağı bir çalıştay çok daha faydalı olmaz mı?