Mart seçimlerinde CHP’ye geçen belediyelerde emekçilerin çeşitli baskılara maruz kaldı haberleri yansıdı medyaya. Tam da 1 Mayıs’ın öncesinde durum nedir?
Seçim çalışmaları sırasında CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu “Belediyelerde hiç kimseyi işten çıkarmayacağız. Bizim kitabımızda kimsenin aşıyla işiyle oynamak yok” demişti. Ancak daha şimdiden Bolu Belediyesi’nde 97 işçi, Ceyhan Belediyesi’nde 143 işçi ve CHP’li bazı belediyelerde sözleşmeli personelin sözleşmeleri tek taraflı olarak feshedildi. Belediyelerde sendikal baskılar da sürüyor. Hatta seçim sonrası bazı CHP milletvekilleri 1936 memurun çalıştığı Antalya Büyükşehir Belediyesi’nde 4000 bankamatik memurun, Adana’da 6000 bin bankamatik memurun işine son verildiğini bile söyledi.
30 GÜN ÖNCEDEN BİLDİRİM GEREKİR
Sendika üyeliğinin yasalarımızda karşılığı nedir? Mevzuat, çalışanın hakkını nasıl koruyor?
İş kanunu 29. Maddeye göre toplu işten çıkarmalar 30 gün önceden işyeri sendika temsilcilerine, ilgili bölge müdürlüğüne ve İŞKUR’a bildirilmesi gerekir. Üstelik bu bildirimde işçi çıkarmanın sebepleri, bundan etkilenecek işçi sayısı ve grupları ile işe son verme işlemlerinin hangi zaman diliminde gerçekleşeceğine ilişkin bilgilerin bulunması zorunludur. Kanuna göre işyeri sendika temsilcileri ile işveren arasında yapılacak görüşmelerin sonunda, toplantının yapıldığını gösteren bir belge düzenlenmesi gerekir. Fesih bildirimleri, işverenin toplu işçi çıkarma isteğini bölge müdürlüğüne bildirmesinden otuz gün sonra hüküm doğurur.
HİÇ BİR USULE UYMADAN ÇIKARDILAR
Bu bildirimler yapılmış mı?
Şimdi belediyelerin işten çıkarmalarına baktığımızda kanunun saydığı hiçbir usule uyulmadığı görülüyor. Ayrıca iş kanununa göre “işten çıkarmanın haklı bir nedene dayanması” ve “işverenin fesih bildirimini yazılı olarak yapması ve fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde belirtmesi” gerekir. Kanuna göre “ırk, renk, cinsiyet, medeni hal, aile yükümlülükleri, hamilelik, doğum, din, siyasi görüş ve benzeri nedenlerle” işçiler işten çıkarılamaz. Noterden işçi çıkarmayacağının sözünü veren belediye başkanının ve diğer belediyelerin yasalara aykırı biçimde işten çıkardıkları görülüyor.
DİSK VE KESK, CHP VE HDP’YE EKLEMLİ
Belediye çalışanları üzerinde nasıl bir sendikal baskı var?
Burada ilginç bir durum var. Sözde emek dostu olduğunu iddia eden bir partinin sendikal baskı yapması tuhaf bir durum, ama gerçek. CHP geleneğinde “arka bahçe” olmayan işçi ve memur konfederasyonlara karşı öfke vardır. Özellikle Türk-İş, Hak-İş ve Memur-Sen; Kılıçdaroğlu’nun öfkesine çok kez muhatap oldular. CHP için makbul konfederasyonlar DİSK ve KESK’tir. CHP gibi partiler arka bahçesi olmayan sendikaları “öteki” olarak görür.
CHP’NİN GÜDÜMÜNE GİRMİYORSA “ÖTEKİ”
Örnekler misiniz, CHP diğer konfederasyonları nasıl ötekileştiriyor mesela?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 22 Temmuz 2014’te Yatağan Termik Santrali önünde nöbet tutan işçileri ziyaretinde TÜRK-İŞ’i eleştirdi ve “Biz size destek veriyoruz ama Türk-İş, Hak-İş ve diğer işçi sendikalarının bütün olup işçilere sahip çıkması gerekir” demişti. 4 Aralık 2015’te Türk-İş Olağan Genel Kurulu’nda da Türk-İş’i sert sözlerle eleştirerek şunları söylemişti: “Sizin kaybedecek neyiniz var Allah aşkına. İktidara teslim olan bir sendikal hareket olabilir mi? Ankara’daki beylerin bu egemenliği nereden geliyor? Kusura bakmayın o cesareti sizler veriyorsunuz.”
Türk-İş’in yöneticileri ve genel başkanları ile CHP Genel Başkanı arasında da sert tartışmalar yaşandı. Türk-İş eski genel başkanlarından rahmetli Mustafa Kumlu, Kılıçdaroğlu’na gönderdiği mektuba şöyle başlar: “Uzunca bir süredir Türk-İş’e karşı tavrınızı ve öfkenizi dikkatle ve sabırla izliyoruz. Türk-İş’i arka bahçeniz olarak görmek istediğinizi biliyoruz.” Kılıçdaroğlu, 20 Şubat 2018 tarihinde partisinin grup toplantısında ise şunları söylemişti: “Buradan sendikalara sesleniyorum, neden çıkıp mücadele etmiyorsunuz? Neden gidip iktidar partisinin kapısına dayanmıyorsunuz?
DEFALARCA HEDEF GÖSTERDİ, KIŞKIRTTI
CHP Genel Başkanı arka bahçesi olmayan konfederasyonları defalarca hedef göstermiş, üyeleriyle sendikaları karşı karşıya getirmek istemiş, çalışanları kışkırtmıştır. 20 Nisan 2019’da ise çok daha vahim bir cümle kurarak “Memur-Sen’i sendika olarak görmüyoruz, iktidar sendikası. İktidar gittiğinde dağılacağını herkes biliyor” dedi. Ben bu cümleyi “iktidara gelirsem ‘arka bahçem’ olmayan konfederasyonları dağıtacağım” olarak okuyorum. Çok tehlikeli buluyorum. Ayrıca Memur-Sen sendika değil konfederasyondur. Sayın Kılıçdaroğlu’nun sendika ile konfederasyon arasındaki farkı bilmesi gerekir.
“GİT KENDİNİ YAK KARDEŞİM”
13 Ocak 2018 tarihinde Kılıçdaroğlu “Dün TBMM’de bir kişi üzerine gaz yağı döktü ve ateşe verdi. Niye? Geçinemiyorum diye. O işçi kardeşime söyleyeyim Meclis’e niye geldin? Git sarayın önünde kendini yak” demişti. İşçinin derdine derman olmak yerine dalga geçer gibi işçiye kendini yakma adresi göstermişti.
SOL İDEOLOJİ İŞÇİYİ ARAÇSALLAŞTIRIR
Bu kadar çarpık bir anlayış nereden kaynaklanıyor?
İdris Küçükömer’in 1969’da “Türkiye’nin “solcu”ları gericidir. Üretim güçlerinin gelişmesinden yana değillerdir. Halkı yönetilecek sürü olarak görürler. Türkiye’nin ilericileri “sağ” cenahta görülen geniş halk kitleleridir” der. Küçükömer’in tezleri bugün sol sendikal hareketleri tanımlamakta. Lenin de 1902’de yazdığı “Ne Yapmalı?” isimli kitabında sendikayı sosyalizmin öğrenileceği bir okul, işçileri ise bu okulda eğitilmesi gereken bilinçsiz talebeler olarak görüyor. Bugün ülkemizde sol/sosyalist sendikalar bu anlayışları nedeniyle geniş işçi kitleleriyle ilişki kuramadıkları gibi emekçilerin sorunlarını ideolojileri için kullanıyorlar.
YERLİ SİLAHLARIMIZI İŞÇİ VE MÜHENDİSLERİMİZ YAPIYOR
Milli ve yerli savunma sanayimizin, sanayicimizin saldırılara maruz kalmasının arkasında ne var?
Savunma sanayiinde 2004’te başlatılan milli-yerli üretim modeliyle sektördeki yerlilik oranı yüzde 20’den 65’lerin üzerine çıktı. Bu oran, İHA gibi stratejik ürünlerde yüzde 90’ların üzerinde. Birçok savunma ürününde dünyada üretim yapan birkaç ülkeden biriyiz. Mesela kamikaze İHA’ları (Alpagu, Kargu) ilk üçteyiz. İnsansız Hava Aracı (İHA) ile Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA) geliştirip üretebilen ilk altı ülke arasındayız. Türkiye sadece kendi ihtiyaçlarımızı üretmiyor, dost ve müttefik ülkelere de ihraç ediyor. Bir kamu askeri işyeri olan İstanbul Tersane Komutanlığında kamu işçileri eliyle yapılan milli gemimiz MİLGEM’den dört adet Pakistan’a sattık. Bu başarı saldırıların da sebebi.
KIDEM TAZMİNATINDA GERİ GİDİŞ OLMASIN
Kıdem tazminatlarıyla ilgili sıcak bir gündem başlığı var. Vaziyet nedir?
Kıdem tazminatı bütün işçileri ilgilendirdiği için bu konuda duyarlılık yüksek. Kıdem tazminatına ilişkin fon kurulacağının söylenmesi tartışmaları yeniden alevlendirdi. 1 Mayıs çağrılarında kıdem tazminatı önemli bir yer tutuyor. Mevzuatımıza ilk olarak 1936’da girdi. Yararlanma şartları ve ödeme oranları yıllara göre değişti. 1975’te 1 yıl çalışanlara 30 günlük brüt ücretleri ödenme düzenlemesi yapıldı. 12 Eylül askeri darbesiyle kıdem tazminatında geriye gidiş oldu ve bir tavan (sınır) getirildi. 2003’te çıkan 4857 sayılı İş Kanunda “Kıdem tazminatı için bir kıdem tazminatı fonu kurulacağı” söylendiği için konu sürekli gündeme geliyor. Yeni Ekonomik Programda ise “Sosyal tarafların mutabakatıyla kıdem tazminatı reformu gerçekleştirilecektir” düzenlemesi var.
UZLAŞMA ŞART
Kıdem tazminatı her dönem tartışmaya açılır. İşveren örgütleri sürekli olarak kıdem tazminatlarının kendileri için bir yük olduğunu söyler. 1954 yılında II. Çalışma Meclisinde, 1962 yılında III. Çalışma Meclisinde işverenler fon kurulmasına talep ediyor. Kıdem tazminatı ülkelerde işçiler açısından önemli bir hak ve güvence olduğu için çalışanlar kazanılmış haklarında geriye gidiş olmasını istemiyor. Cumhurbaşkanımız uzun süredir şunu söylüyor: Taraflar anlaşmadan kıdem tazminatını önüme getirmeyin. O nedenle işçi ve işveren sendikalarının üzerinde uzlaşmadığı bir düzenlemenin yapılması kolay görünmüyor. Kıdem tazminatında işçiler her yıl için 30 günlük brüt ücretin korunduğu ve haklarında geriye gidişin olmadığı bir düzenlemeye itiraz etmeyeceklerdir.
ENGELLEMEK İÇİN HER YOLU DENİYORLAR
“Ülkeyi demiryolları ağıyla donatan, Gök Okulu açarak onlarca genç pilot yetiştiren, 1939’da göklerde uçan ilk yerli uçağımızı üreten Nuri Demirağ’ın yaşadıkları milli sanayimizin önünün nasıl kesildiğinin ilk örneğidir. Türkiye’nin savunma sanayisinin millileşmesini engellemek için kimi ülkelerse birçok yöntem kullanıyor. Bazen savunma ürünlerini satmayarak, bazen sattıkları ürünün kullanılmasına engeller koyarak, bazen yerli üretimi engellemek için ürün fiyatlarında büyük indirime giderek… Türkiye buna rağmen büyük mesafe kat etti.”
KAMUDA 20 BİN SAVUNMA İŞÇİMİZ ÇALIŞIYOR
“Kamuda 3 tersane 27 askeri fabrikada toplam 20 bin savunma sanayi işçisi çalışıyor. Savunmada millileşme politikaları yürütülürken sektörün dengede tutulması ve tecrübeli işgücünün korunması için askeri fabrikalar ve tersaneler teknolojik olarak desteklenmeli, işgücü artırılmalı ve kamuda kalmalı. Fırtına Obüslerini üreten önemli askeri fabrikalardan Sakarya 1. Ana Bakım’ın işletme devri tartışılıyor. Buradaki işçilerin beklentileri MSB işçisi olarak kalmak ve Altay tankının yapımına katkı sağlamaktır.”
KADROLU EYLEMCİLER KARIŞIKLIK İÇİN 1 MAYIS’I BEKLİYOR
CHP ve HDP tehdit eder gibi sıklıkla sokakların hareketlenmesinden söz ediyor. Böyle bir zamanda büyük kitlelerin sokağa çıktığı 1 Mayıs’tan korkmalı mıyız?
Korkmamalı ama dikkatli olmalıyız. Ülkemizde “profesyonel ve kadrolu eylemcilerin” olduğunu bilmeliyiz. Sadece bu partiler değil sol/sosyalist çevrelerin de 1 Mayıs çağrılarında şiddet dili var. Ancak 1 Mayıs sol çevrelerin vesayetinden önemli ölçüde kurtarıldı. Artık kızıl bayraklar değil al bayrağımız dalgalanıyor alanlarda.
DİSK VE KESK TAKSİM’İ 2007’DE HATIRLADI
Taksim fetişizmi son bulmadı ama?
Uzun yıllar Taksim tartışması yoktu. 2007’de DİSK, KESK ve bazı sol örgütler Taksim’in kutsallığını 2007’de hatırladı. 27 Nisan e-muhtırasının verildiği, genel seçimlerin yapılacağı ve yeni Cumhurbaşkanının seçileceği yıldı 2007. Öte yandan Taksim kutsaldır diyenler orada katledilenlerden kaç kişinin adını sayabilir? Alan fetişizmiyle 1 Mayıs’ı başka bir zemine çekmek istiyorlar. Üstelik yaptığımız araştırmalarda emekçilerin yüzde 90,4’ü 1 Mayıs’ın Taksim dışında da kutlanabileceğini söylüyor. Aynı araştırmaya göre çalışanların yüzde 89,1’i Taksim’in kendileri için kutsal olmadığını söylüyor.
TÜRKİYE’Yİ KARALAMAK İÇİN KAVGA İSTİYORLAR
İşçilerin emekçilerin kutsallık atfetmediği Taksim’de DİSK ve KESK neden ısrar ediyor?
Birkaç amaç var. Kitlesel kutlamalara yasak olan bir alan verilmeyeceği için “Türkiye’de işçilerin 1 Mayıs’ı istediği yerde kutlamasına izin verilmiyor” diyerek içeride-dışarıda karalamak… Dikta rejimi var demek... Nitekim Valilik Taksim’e izin vermeyince kaçak Can Dündar sosyal medyadan buna başladı. Uluslararası sendikalara ve batılı güçlere Türkiye’yi şikayet eden mektuplar yazıyorlar 1 Mayıs’la ilgili. Ama aynı iktidarın 1 Mayıs’ı resmi tatil yaptığını ve 32 yıl aradan sonra Taksim’i 1 Mayıs kutlamalarına açtığını gizleyerek tabii.
KAVGA ÇIKANLAR EMEKÇİLER DEĞİL MARJİNAL SOL ÖRGÜTLER
“Kanlı 1 Mayıs” diye tarihe geçen katliamın mekanı olduğu için ısrar ediliyor bir yönüyle de aslında Taksim’de?
Amaç kanlı 1 Mayıs’ta katledilen emekçileri anmaksa zaten buna imkan veriliyor. DİSK ve KESK dün Taksim Kazancı Yokuşunda 1977’de katledilenleri andılar. 1 Mayıslarda alanlarda yaşanan sınırlı sayıda kavganın nedeni emekçiler değildir, alanlara gelen sol/sosyalist örgütlerdir. 1 Mayısların kavgaların yaşandığı gün gibi algılanmasının nedeni de budur, eylemlere katılan marjinal sol gruplardır. Bu tür küçük gruplar kitlesel eylemlerin yapıldığı alanları propagandalarını yapabilecekleri yerler olarak görürler. Kalabalık içinde örgütlerinin flamalarını açar ve sanki oradaki kitle bu örgütünmüş gibi algılansın isterler. Sol fraksiyonlarda 1 Mayıs propaganda aracıdır.
HER 1 MAYIS’TA, FARKLI BİR ŞEHİRDE
Alan saplantısı aşıldı artık değil mi?
Ülkemizde emekçilerin önemli bölümü 1 Mayıs’ı anlamına uygun biçimde ülkenin dört yanında zaten kutluyor. Bu yıl 1 Mayıs’ta Türk-İş Kocaeli’de, Memur-Sen ve Hak-İş Şanlıurfa’da, Kamu-Sen Eskişehir’de olacak. En fazla üyeye sahip konfederasyonlar bunlar. Anadolu’nun farklı kentlerinde 1 Mayıs toplantıları yapılması çok önemlidir, geniş kitlelerin önyargılarının kırılmasını sağlar.
EN AZ ÜYEYE SAHİP OLANLAR: DİSK ve KESK
Son üç yıldır en az üyeye sahip iki konfederasyon olan DİSK ve KESK kendilerine gösterilen yerlerde Bakırköy ve Maltepe’de kutlama yapmıştı. Bu yıl da Taksim için izin verilmeyince Bakırköy’de kutlama kararı aldılar.
ŞEHİTLERİN ANILMASINDAN RAHATSIZ SENDİKALAR VAR
Öteden beri bir ayrışma konusudur 1 Mayıs ama zaman pek çok olguyu, durumu, duyguyu dönüşüme uğrattı. İşçi sendikaları, işveren örgütleri, daha geniş manada çalışma dünyası 1 Mayıs’a bugün nasıl bakıyor? Bir ayrışma var mı yine?
Ayrışma emekçiler arasında değil. Bazı sendikal anlayışların yerli/milli değerlerle problemli olmasından dolayı oluyor. Mesela alanlarda bayrağımızdan, İstiklal marşımızdan ve şehitlerimizin anılmasından rahatsız olan sendikalar var. Gayri milli tutumlarla nasıl bir arada olabilirsiniz? Ortak metin hazırladığınızda PKK terör örgütünün emekçi katliamlarını kınayan ifadelerin metinden çıkarılmasını isteyen sendikalar var. Terör örgütüne terör demeyen, işçi ve öğretmen katliamlarını görmezden gelen, bayrağımızla ve İstiklal Marşımızla sorunu olan sendikalarla elbette ayrışmak gerekir. Çünkü bunlar hepimizi birleştiren ortak değerler.