Kurumların kalitesini, bireyler belirler.
İdeolojik ve siyasi bencilliğe esir olanlar, dürüst bir duruş ortaya koyamaz.
Nitekim günümüzde medyadan siyasete; her kesimin en büyük problemi “samimiyetsizlik”tir.
Toplumsal çatışmalar, ideolojik ve siyasi farklardan değil, samimiyetsiz yaklaşımlardan kaynaklanır.
Bugünkü iç ve dış sıkıntılarımızın kuluçka makinası olan FETÖ, samimiyetsizliğin kanserleşmiş hali değil midir?
Şahsen, yelpazenin öbür ucundaki dürüst muarızımla yüzleşmekten asla çekinmem ama samimiyetsiz fikirdaşlarımdan hep endişelenmişimdir.
Herkes fikrini dürüstçe savunmalı, asla menfaat rüzgarı önünde savrulmamalıdır.
Erdoğan mı değişti, onlar mı?
Nice duayen (!) meslektaşlarımı hatırlıyorum…
Bir zamanlar (Başbakan) Erdoğan’ın uçağında derin sohbetler eder, akıl verirlerdi!
Sayın Erdoğan’ın “ne kadar demokrat bir dindar” olduğunu anlata anlata bitiremezlerdi.
Ama uçaktan inince her şey değişti.
Sayın Erdoğan, “demokrat dindar”lıktan, bir anda “diktatör tiran”lığa dönüşüverdi!
Nice “yazar”lar var ki, yazdığı mecra değişince görüşleri de değişiyor!
Ve nice mecralar var ki, sırf Erdoğan’ı yıpratmak için gün geliyor, “PKK’dan kahraman (!) çıkarıyor”, gün geliyor “saadeti uzaklarda arıyor.”
Zaten, “kin ve öfke” sath-ı mailine taşınan kişi ve kurumların, hangi nefret çukuruna kadar yuvarlanacağını kimse tahmin edemez.
Siyaset de samimiyet fakiri
Siyasette de durum pek farklı değil.
Önlerinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi bir samimiyet abidesi örneği varken, iktidar nimetlerinden pay almak için Ak Partili, hatta “konjonktürel dindar” olanlar var.
Ya CHP?..
Özellikle son günlerde, Kılıçdaroğlu liderliğinde samimiyetsizlik çukuruna düşmüş durumdalar.
22 Mayıs 2010 tarihinde, “CHP’yi iktidar yapmak” için yola çıkan Kılıçdaroğlu, o yönde pek mesafe kat edemedi ama iftira ve hakaret konusunda her gün yeni rekorlar kırdı.
Her seçimde oyunu arttıran Erdoğan’a, “Diktatör” diyordu.
AK Parti’deki siyasi bütünlüğü, “Tek seslilik” diye yerden yere vuruyor, kendi partisindeki derin çekişmeleri ise “Parti içi demokrasi” olarak savunuyordu.
Ayrıca ağzı laf yapan bütün CHP’lilerin, her akşam farklı kanallarda, aynı iftira ve hakaretleri tekrarlamalarını da “ifade özgürlüğü” olarak niteliyor, asla müdahale etmiyordu.
Hatta, “PYD’nin terör örgütü olduğu hakkında bilgimiz yok”, “ÖSO terör örgütüdür, TSK Suriye’ye yalnız gitsin”, “BM’nin ateşkes kararı Afrin’i de kapsıyor” gibi Türkiye’nin terörle mücadelesinin temeline dinamit koyan vekillerine bile “Susun” demiyordu.
Maske düştü, “diktatör” göründü
Ama ne zaman ki CHP’deki eleştiriler kendisine yöneldi, Kılıçdaroğlu 8 yıldır gizlediği yüzünü açıverdi:
“Partide benden başka kimse konuşamaz arkadaş. Tek sesli olacağız. Benden izinsiz bir TV ekranına çıkanın bu partide yeri olmaz…”
***
TV’lerde bülbül gibi şakıyan CHP’liler birden ortadan kayboluverdi.
Daha da ilginci, CHP’nin sosyal medya yıldızları otomatiğe bağladı, “tek sesli” mesajlar paylaşmaya başladı.
Başkalarını ağır eleştiren o özgür (!) CHP’liler, nasıl oldu da bu kadar kolay “biat ehli” oluverdi?
Nerede samimiyet?
Ya bizimkiler?..
Nerede o objektif (!) meslektaşlarımız?
CHP’deki bu sansürü hiç mi kayda değer bulmadınız?
Ne oldu tarafsız parametreleriniz?
Bundan sonra anlattıklarınızı biz artık “masal” olarak dinleriz.
Zira biz, samimiyeti olmayanın fikirlerini de “yok” kabul ederiz.