Türkiye, Asya'nın en batısında Avrupa'nın en doğusunda yer almanın kazandırdığı jeostratejik öneminin bilincinde bir yönetime kavuşmanın meyvelerini devşiriyor.
Asya ile Avrupa arasında köprü olmanın avantajını akıllıca kullanıyor.
Ne batıya teslim olan ne doğuya kapağı atan değil, her iki dünya ile dengeli bir politika izleyerek dünyayı kendisine hayran bırakıyor.
Türkiye BM'nin atması gereken adımları atarak tahıl koridoru ve esir takası gibi uluslararası başarılara imza atmış olmasına rağmen kimi çevreler Suriye Meselesi gibi bölgesel konularda Türkiye'yi kendilerince köşeye sıkıştırmaya çalışıyorlar.
Dün ABD'nin Arapça yayın yapan el-Hurra televizyonunda katıldığım programda bir kez daha bu gerçekle karşılaştım.
Türkiye'yi karalamak için bir dizi iddiayı gündeme getiriyorlar.
İlk iddiaları Türk hükümetinin Suriyelilere baskı yaptığı yalanı. Maalesef Ümit Özdağ benzeri yabancı düşmanlığını körükleyenlerin tutumları hükümete mal edilerek Türkiye aleyhine bir propaganda yapıyorlar.
Öte yandan düzensiz göçmenlerin Ege denizi üzerinden Avrupa'ya kaçarken yaşanan kazalarda vuku bulan ölümlerin sorumluluğunu da Türkiye ye yüklüyorlar. Türkiye'deki baskılardan kaçıyorlarmış!
Bir de suç işleyenlerin deport edilmesini , 'Türkiye Suriyelileri deport ediyor.' iddiaları var.
Son yalanları ise Türkiye'nin Suriye muhalefet liderlerine 'ülkeyi terk edin' dediği istikametindeydi.
Yarım saatlik üç konuklu yayında bu iddialara cevap vermeye çalıştım.
Sondan başlayacak olursak muhalefet liderleri hakkındaki iddia katıksız yalanlardan biri. Aslı astarı yok. Bu yalan dolaşıma girdiğinde muhalif liderlerden birini aradım sordum öyle bir şey yok dedi. Bakanlığa sordum aynı cevabı aldım. Bunları onlara da anlattım..
Deport edilmelerin ise ya düzensiz göçmenlerle ya da suç işleyenlerle alakalı bir uygulama olduğunu izah ettim.
Suriyelilere baskı iddiasına da gereken cevabı verdim ama keşke bu iddiaları Özdağ ve benzerleri duysa demedim de değil.
Binlerce kilometre öteden Suriye konusunda ahkam kesenlere karşı Suriye sorununun aslında Türkiye'nin doğrudan sorunu olduğunu söyledim.
911 km sınır komşuluğunun, içerde ve Kuzey Suriye'de 6 milyondan fazla Suriyelinin yükünü çekiyor olmasının sorunu doğrudan Türkiye'ye bağladığını dolayısıyla bu sorunda söz söyleme hakkının en fazla Türkiye'de olduğunu belittim..
Türkiye'nin sorunun çözümü için BM'nin 2254 sayılı kararının uygulanmasına esas aldığını, Başkan Erdoğan'ın BM konuşmasında bu hususa vurgu yaptığını hatırlattım.
Bu karar gereği 50'si rejim, 50'si muhalefet. 50'si BM'nin belirlediği STK mensubu olmak üzere 150 üyelik bir komisyon kurulduğunu ama rejimin gönderdiği üyelerin toplantıyı sürekli sabote ettiğini ve çalışmaları engellediğini de ekleyerek sorunun çözülmesini rejimin engellediğini hatırlattım.
İşte böyle.
Türkiye bir taraftan dünya gıda krizini bile çözerken rejimin ve destekçilerinin bu çapsız manevralarıyla da uğraşmak zorunda kalıyor!
Neyse ki devletin başında Erdoğan gibi tecrübeli ve dirayetli bir başkan var da herkese anladığı dilden gereken cevabı veriyor.
Hak yardımcısı olsun!