Daha oyunun başlarıydı... Sanırım 16. dakikada; Pereira az önce yaşanan bir tartışmanın hemen akabinde, Alper Potuk’a arkadan ve öfkeyle öyle bir tekme geçirdi ki, bileğinin az yukarısından kaval kemiğini nerdeyse ikiye bölecekti... Kazara ya da pozisyon gereği değil; tamamen acı vermek ya da daha kötüsü sakatlamak için taban basmıştı. Çünkü top, Alper’in önündeydi ve Pereira müdahale edemezdi. Hedefi doğrudan F.Bahçeli futbolcuydu... Buradan bir kırmızı kart çıkmaması; hakemlerimizin ne kadar feci durumda olduğunu bir kere daha belgeledi.
Ne var yani; elektrikli testereyi eline alıp, o kaval kemiğini ortadan ikiye biçmesi mi gerekiyor?
***
Aykut Kocaman, savunma futbolu oynatıyor ya da savunma ağırlıklı stratejilerin sahibi diye eleştiriliyor ama; F.Bahçe dün gece ilk yarının neredeyse tamamını, Trabzon yarı sahasında (Hatta ceza sahası civarında) geçirdi. Gerçi bu konumunu taçlandırmak için yeterli beceride değildi ama, rakibini kendi alanında kabul etmedi. Demek ki, (Bunun adına doğrudan hücum futbolu ya da baskılı oyun denilemese de) cesur duruşun ta kendisiydi diyebiliriz. Ama biraz risk yüklenmesi gerekiyordu. Buna rağmen İsmail, mutlak bir golü kaçırdı. Trabzon deplasmanda gibiydi.
Fernandao yakın ve yapışkan markajda değil, resmen kucaklanarak tutuluyordu. Özellikle duran top atışları sırasında, kelepçelenmekten beter durumlara düşürüldü. Hakem, bırakın futbol kurallarını; kickbox kurallarını bile uygulamadı.
***
F.Bahçe, ikinci yarının başlarında da öne geçme fırsatı yakaladı ama; Onur plonjon yaparak, tehlikeyi son anda önledi. Trabzon hala ortada yoktu... Ama ilk bir saat tamamlanmak üzereyken; Burak kendini, takımını, galibiyet şansını bir anda ortaya çıkaran kafasıyla, ortama bomba gibi düştü. Bu şok golde, Abdülkadir’in ortasındaki etki ve güzelliğin de büyük katkısı var.
Gol sonrasında maç belirgin bir tempo, hissedilir bir heyecan, kabul edilebilir bir kalite kazanırken; skora denge de geldi.