Mısır’da demokrasiye müdahaleye Batılı yönetimlerin seyirci kalmasının ardında bir
‘strateji’ değişikiği seziyor ve onu destekleyecek bir
‘kavramlaştırma’ bulunabileceğini düşünüyordum da, değişikliğin fikir babasının bir Türk olabileceğini aklımın ucundan bile geçirmemiştim...
Mısır’da demokrasiye müdahaleye Batılı yönetimlerin seyirci kalmasının ardında bir ‘strateji’ değişikiği seziyor ve onu destekleyecek bir ‘kavramlaştırma’ bulunabileceğini düşünüyordum da, değişikliğin fikir babasının bir Türk olabileceğini aklımın ucundan bile geçirmemiştim...
Şimdi sizlere o fikir babasını takdim ediyorum: ABD’nin Portland kentinde bulunan Lewis & Clark Hukuk Fakültesi’nden Ozan Varol...
Kendisini tebrik ediyorum. Akademik araştırmacı olarak girdiği ilk günden başlayarak yaptığı birkaç yayınla, adım adım, “Darbe var, darbecik var...” görüşünü işlemiş... İşlemiş ve birileri üzerinde etkili de olmuş...
Uzunca çalışmasının başlığı da olan icat ettiği kavram ne demek istediğimi herhalde açıklayacaktır: ‘The Democratic Coup d’Etat’ (‘Demokratik darbe’)... Ozan Bey’in hemen bütün yayınları kavramı zihinlere yerleştirmeye yarayacak çalışmalar: ‘Halkının çoğunluğu müslüman olan bir ülkede lâiklik mümkün müdür?’ diye sormuş bir çalışmasının başlığından... Onu takip eden çalışmasıise ‘Anayasal demokrasinin koruyucusu olarak asker’ başlığını taşıyor...
Sonrasında ‘demokratik darbe’ kavramına geçiş zor olmamış tabii...
Hep böyle olur: Bir yerde karşıma çıkan tuhaflığın peşine düşünce önceleri hiç aklıma gelmeyen ayrıntılar çıkıverir karşıma. CBC News’den Daniel Schwartz adlı birinin Mısır’daki askeri darbeyi geçmişte Türkiye’de yaşananlarla karşılaştıran makalesindeki saçmalıklar dikkatimi çekti. Schwartz 1960’da Menderes hükümetini deviren darbeye benzetmiş Mısır’da yaşananı; ama Menderes’in günahı olarak kayda geçirdiklerinin çoğu darbecilerin bile iddiasından ileri şeyler...
“Nereden çıkarmış bunları?” diye merakım kabarınca, yazının ortalarında kaynak olarak daha önce adını işittiğimi sanmadığım Ozan Varol’un ismiyle karşılaşıverdim. “Kimmiş bu?” sorumun cevabı için yaptığım araştırma karşıma ‘demokratik darbe’ kavramını ve mucidini çıkardı...
Şöyle diyor ‘Demokratik darbe’ çalışmasında Ozan Bey: “Bu makalemde, ‘demokratik darbe’ dediğim, genellikle ihmal edilmiş bir kavramın tipik özelliklerini ve anayasal sonuçlarını ele alıyorum. Akademik hukuk literatüründe bugüne kadar bütün askeri darbeler demokrasi-karşıtı çerçevede değerlendirilmiştir. Bu alışıldık çerçeveye göre askeri darbeler tamamen demokrasi-karşıtıdır ve sivil yöneticileri yerinden edip ülkelerini sonsuza kadar kendileri yönetmeyi düşünen iktidara aç askerler tarafından gerçekleştirilmiştir. Kabul edilmiş görüşe göre, bütün askeri müdahaleler istikrara, meşruiyete ve demokrasiye darbe indirir.”
Anladığınız üzere, Ozan Varol,alışıldık çerçeveye meydan okuyor kendi icadı olan ‘demokratik darbe’ kavramıyla... Okuyalım: “Mısır ve Türkiye’de 2011 yılında yürüttüğüm saha çalışmasına dayanan bu makale, alışıldık görüş ile üzerine dayandığı kabullere meydan okuyor. Her askeri darbe demokrasi-karşıtı yönlere sahip olsa da bazı darbeler belirgin biçimde bazılarından daha fazla demokrasiyi teşvik eder. Otoriter ve totaliter rejimlere karşı halk muhalefetine bir cevap teşkil ettiği, o tür rejimleri devirip özgür ve âdil seçimlere yol açtığı için...”
Washington’daki ‘Neo-Çılgınlar’ takımının bile aklına gelmeyen parlak bir fikir bu. Bulunca mal bulmuş mağribi gibi sarıldıklarına adım gibi eminim... Gen. Sisi’ye de okutmuşlarsa bu çalışmayı, adam da kendisini ‘demokratik darbe’ yaptığına inandırmış olabilir...
Ozan Varol’un çalışmasında sunduğu darbe-sonrası yol haritasıyla Sisi Paşa’nın ilân ettiği arasında da yakınlıklar var.
Meraklandınızsa okumaya devam edebiliriz: “Demokratik darbeyi müteakip, ordu, demokratik seçimler yapılana kadar ülkeyi geçici bir hükümet oluşturarak yönetir. Demokratik geçiş süreci boyunca ordu sürece yakın ilgisini esirgemez ve bu arada yazılacak yeni bir anayasaya siyasi tercihlerini yansıtmaya çabalar...”
Kolay mı bu? Zorluğunu bildiği için 1960’da Türkiye’de, 1974’te Portekiz’de, 2011’de Mısır’da yaşananlardan hareketle üç farklı yöntem öneriyor Ozan Varol: Prosedürü önplana alan... Özü önemseyen... Kurumsal...
Türkiye ile Mısır arasında da darbeye müstahaklık açısından fark görmüyor mucidimiz...
Yarını bekleyeceksiniz...
Şimdi sizlere o fikir babasını takdim ediyorum: ABD’nin Portland kentinde bulunan Lewis & Clark Hukuk Fakültesi’nden Ozan Varol...
Kendisini tebrik ediyorum. Akademik araştırmacı olarak girdiği ilk günden başlayarak yaptığı birkaç yayınla, adım adım, “Darbe var, darbecik var...” görüşünü işlemiş... İşlemiş ve birileri üzerinde etkili de olmuş...
Uzunca çalışmasının başlığı da olan icat ettiği kavram ne demek istediğimi herhalde açıklayacaktır: ‘The Democratic Coup d’Etat’ (‘Demokratik darbe’)... Ozan Bey’in hemen bütün yayınları kavramı zihinlere yerleştirmeye yarayacak çalışmalar: ‘Halkının çoğunluğu müslüman olan bir ülkede lâiklik mümkün müdür?’ diye sormuş bir çalışmasının başlığından... Onu takip eden çalışmasıise ‘Anayasal demokrasinin koruyucusu olarak asker’ başlığını taşıyor...
Sonrasında ‘demokratik darbe’ kavramına geçiş zor olmamış tabii...
Hep böyle olur: Bir yerde karşıma çıkan tuhaflığın peşine düşünce önceleri hiç aklıma gelmeyen ayrıntılar çıkıverir karşıma. CBC News’den Daniel Schwartz adlı birinin Mısır’daki askeri darbeyi geçmişte Türkiye’de yaşananlarla karşılaştıran makalesindeki saçmalıklar dikkatimi çekti. Schwartz 1960’da Menderes hükümetini deviren darbeye benzetmiş Mısır’da yaşananı; ama Menderes’in günahı olarak kayda geçirdiklerinin çoğu darbecilerin bile iddiasından ileri şeyler...
“Nereden çıkarmış bunları?” diye merakım kabarınca, yazının ortalarında kaynak olarak daha önce adını işittiğimi sanmadığım Ozan Varol’un ismiyle karşılaşıverdim. “Kimmiş bu?” sorumun cevabı için yaptığım araştırma karşıma ‘demokratik darbe’ kavramını ve mucidini çıkardı...
Şöyle diyor ‘Demokratik darbe’ çalışmasında Ozan Bey: “Bu makalemde, ‘demokratik darbe’ dediğim, genellikle ihmal edilmiş bir kavramın tipik özelliklerini ve anayasal sonuçlarını ele alıyorum. Akademik hukuk literatüründe bugüne kadar bütün askeri darbeler demokrasi-karşıtı çerçevede değerlendirilmiştir. Bu alışıldık çerçeveye göre askeri darbeler tamamen demokrasi-karşıtıdır ve sivil yöneticileri yerinden edip ülkelerini sonsuza kadar kendileri yönetmeyi düşünen iktidara aç askerler tarafından gerçekleştirilmiştir. Kabul edilmiş görüşe göre, bütün askeri müdahaleler istikrara, meşruiyete ve demokrasiye darbe indirir.”
Anladığınız üzere, Ozan Varol,alışıldık çerçeveye meydan okuyor kendi icadı olan ‘demokratik darbe’ kavramıyla... Okuyalım: “Mısır ve Türkiye’de 2011 yılında yürüttüğüm saha çalışmasına dayanan bu makale, alışıldık görüş ile üzerine dayandığı kabullere meydan okuyor. Her askeri darbe demokrasi-karşıtı yönlere sahip olsa da bazı darbeler belirgin biçimde bazılarından daha fazla demokrasiyi teşvik eder. Otoriter ve totaliter rejimlere karşı halk muhalefetine bir cevap teşkil ettiği, o tür rejimleri devirip özgür ve âdil seçimlere yol açtığı için...”
Washington’daki ‘Neo-Çılgınlar’ takımının bile aklına gelmeyen parlak bir fikir bu. Bulunca mal bulmuş mağribi gibi sarıldıklarına adım gibi eminim... Gen. Sisi’ye de okutmuşlarsa bu çalışmayı, adam da kendisini ‘demokratik darbe’ yaptığına inandırmış olabilir...
Ozan Varol’un çalışmasında sunduğu darbe-sonrası yol haritasıyla Sisi Paşa’nın ilân ettiği arasında da yakınlıklar var.
Meraklandınızsa okumaya devam edebiliriz: “Demokratik darbeyi müteakip, ordu, demokratik seçimler yapılana kadar ülkeyi geçici bir hükümet oluşturarak yönetir. Demokratik geçiş süreci boyunca ordu sürece yakın ilgisini esirgemez ve bu arada yazılacak yeni bir anayasaya siyasi tercihlerini yansıtmaya çabalar...”
Kolay mı bu? Zorluğunu bildiği için 1960’da Türkiye’de, 1974’te Portekiz’de, 2011’de Mısır’da yaşananlardan hareketle üç farklı yöntem öneriyor Ozan Varol: Prosedürü önplana alan... Özü önemseyen... Kurumsal...
Türkiye ile Mısır arasında da darbeye müstahaklık açısından fark görmüyor mucidimiz...
Yarını bekleyeceksiniz...