Millet iradesinin devlet yönetimine yansıdığı yıllar 1950'lerdir. Türkiye'nin bugün yaşadığı sorunların pek çoğu o günlere uzanır. Ulusal iradenin filizlenip gelişmesi 1960 darbesiyle son bulur. Mustafa Kemal Atatürk'ü "salt laiklikten ibaretmiş" gibi gösterme alışkanlıkları o yıl başladı... Ve tabi darbe aşkı da..
Darbeler, muhtıralar, post modern darbe girişimleri, iktidarlara karşı özel örgüt ve çeteler kurmalar, işlenen binin üzerinde faili meçhul cinayet, demokrasiden nefret edenlerce sahnelendi.
Bu gün "Cumhuriyet Elden Gidiyor!!" diyenlerin hemen hepsi için Cumhuriyet sadece bir gazetenin adıdır! Cumhuriyetin darbelerle ortadan kaldırılmasına hiç biri ses çıkarmadı. Şanlı ordu diye haykırdılar.. Sokaklarda askerlere sarıldılar. Çünkü asker onları kurtarmıştı! Kimden? Kısa bir süre önce verdikleri oyların sonucu devleti yönetenlerden! Her şeyden önce millet kimdi de devleti kimlerin yöneteceğini belirliyordu? Bunu düşünenlerle el ele tutuştu o oyları verenler!!
"Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" yazısını TBMM'ye yazdıran Atatürk'ün iradesine rağmen, üniformalarıyla meclisin sıralarına yan gelip oturan hatta üniformasıyla TBMM kürsüsünden millete hitap edenler, bu ülkenin demokrasisi için utançtır!
TBMM'ye, yani milletin temsilcilerine bir türlü güvenemeyenler, Senato kurduranlar, Anayasa Mahkemesi açanlar, "idam etmeyip de besleyelim mi?" diyenler, kendilerini ancak Anayasa'ya yazdırdıkları geçici maddelerle koruyabiliyorlardı!
Demokrasiden nefret edenler bir Milli Mücadele kahramanı olan Fevzi Çakmak'ın ölümünde radyoda oyun havası çaldırdılar. Niye? Çünkü rahmetli Fevzi Paşa dinine bağlı bir insandı da ondan! Sabahattin Ali'yi öldürdüler, gayrimüslim vatandaşlarımızın mallarını yağmalattılar, Necip Fazıl'ı hapishanelerde süründürdüler. Milletin seçtiği insanlara kuyruk, düşük gibi isimler takıp emirle kurdurulan uyduruk mahkemelerde idam ettiler! Devletin memurunu milletin vekilinden üstün saydılar.
Bugün olanları daha iyi anlamak için zaman zaman dönüp o Demokrasiden Nefret Edenler Derneğine bakmak gerek. Göreceksiniz aynı tezgahları kurmaya çalışanlar, aynı dolapları çevirmeye uğraşanlar kuytuda pusuya yatmış bekliyorlar...