DEAŞ’ın dünya genelindeki eylemlerinde artış var. 27 Mayıs’ta Mısır’daki saldırıda 30 Kıpti, 31 Mayıs’ta Kabil’deki saldırıda 80’den fazla sivil, 2 Haziran’da Musul’da 120 ve Filipinlerin başkenti Manila’da 36 sivil katledildi. Londra’da da iki ay arayla benzer üç DEAŞ saldırısı yaşandı; onlarca insan hayatını kaybetti.
Ortadoğu’da bombalı araçlar kullanan DEAŞ, Avrupa’da bombasız araçlar kullanmayı yeterli görüyor; Manila saldırısında ise İstanbul’daki gece kulübü saldırısına benzer bir yöntem kullanıyor. Dolayısıyla DEAŞ hangi ülkede kimi hedef alacağını ve kimleri korkutacağını iyi biliyor. Afganistan’da “Batılıları” ülkeyi terk etmeye davet eden DEAŞ, Irak ve Suriye’de yine “Batılı”ların başarısız olup adeta batağa saplanmalarına uğraşıyor. Öte yandan Türkiye ya da Filipinler gibi yerlerde “batılıların” gelmesine engel olacak, turizmi olumsuz etkileyecek eylemler yaparken İngiltere’de bizzat “Batılıları” hedefine koyuyor.
Her bir eylem, DEAŞ’a karşı yapılan operasyonlara yanıt niteliğinde. “Siz bizim canımızı yakarsanız, biz de sizi öldürürüz” türünden.
Bununla birlikte, mesele atak-karşı atak ilişkisinin ötesinde anlamlar içeriyor.
Cerahatin yayılması
DEAŞ’la mücadelenin kaptanlığını Rusya ve ABD’nin yaptığına kuşku yok. Her ne kadar alanda yerel güçler çarpışıyor olsa da, hangi grubun nerede sıkıştırılacağı, nereye nakledileceği gibi taktiksel operasyonlar bu iki devletin gözetim ve denetiminde yürüyor.
Anlaşıldığı kadarıyla Irak ve Suriye’de DEAŞ’ın kendisine daha fazla alan açma imkanı kalmamış durumda. Tümüyle dar bir alana sıkıştırılamamış olan örgütün tamamen etkisiz hale getirilmesi sonrasında nasıl bir düzen kurulacağı konusu ise hala muallakta. İşte DEAŞ tam da bu belirsizlikten yararlanıyor ve dünyanın dikkatini Suriye-Irak düzleminden çekip daha geniş bir coğrafyaya çekiyor.
Öte yandan her bir eylem, yapıldığı ülkenin siyasi iktidarının tutumunu belirleyecek zamanlamalara da denk getiriliyor. Mısır’daki eylem, Sisi’nin Hristiyanlara karşı tutumunu test etme amacı taşırken benzer biçimde Filipinler’in “Batılı” ülkelerle ilişkilerini yakınlaştırmasını teşvik ediyor. İngiltere’de ise yaklaşan seçimlerde Muhafazakarların, yani hali hazırdaki iktidarın elini güçlendiriyor.
Mücadelenin yayılması
DEAŞ eylemlerinin ima ettiği üç durum var. Bunlardan birisi, eğer Irak ya da Suriye’de kendilerine yaşam alanı verilmez ise Afganistan ya da başka iktidar boşluğu olan yerlerde yapılanabilecekleri yönünde. İkinci işaret ettiği konu, Irak-Suriye kendilerine tahsis edilmez ise dünyanın her yerine saçılabilecekleri şeklindeki bir uyarı.
Üçüncü durum ise kendisiyle mücadele etmeye davet ettiği oyuncu sayısını giderek artırması. En fazla eylem İngiltere’de olduğuna göre, belki de DEAŞ bu ülkenin liderliğinde, içine Mısır’dan Filipinlere kadar çok sayıda DEAŞ mağduru ülkeyi katacak yeni bir koalisyon kurulmasını teşvik ediyordur. Madem var olan koalisyon DEAŞ’ı etkisiz hale getiremiyor, madem NATO dışarıdan seyretmekle ve sürekli vaat üretmekle yetiniyor, o zaman yeni bir strateji geliştirme ihtiyacı giderek daha yaygın hale gelebilir.
Söz konusu gelişmeler “Batılı” ülkeleri harekete geçirip diğerlerini de Batı ile daha yakın işbirliği yapmaya ittiğine göre DEAŞ eylemlerinin aynı zamanda Rusya’nın hareket imkanlarını daraltmaya yönelik bir anlamı olduğu da düşünülebilir. Henüz anti-DEAŞ çizgisinde etkin bir yeniden yapılanma olmadığına göre, ne yazık ki eylemlerin süreceği öngörülebilir.