Dava adamı olmak iddia sahibi olmaktır. Nefsinizden başlayarak dünyayı değiştirmeye kadar yani, en küçük âlemden en büyük âleme kadar belli değerlerin hâkimiyeti için mücadele etmektir. Değerler ve idealler için ortaya atılmak iddia ve dava sahibi olmanın gereğidir.
Dünyayı değiştirme, hak-hukuk-adaleti herkes için gerçekleştirme hedefinin bir zemini de siyaset marifetiyle amaca ulaşmaktır.
Dava ahlakı ‘amaca ulaşmak için her yolu mubah görerek’ değil, yaygınlaştırmak istediğiniz değerleri yaşayarak ve onlara her aşamada sahip çıkarak gerçekleşir.
İttifak ahlakı ile dava ahlakı birbirinden ayrılamaz. Amaca ulaşmak kullanılan yöntemler amacın taşıdığı değerlerden kopmadan uygulamaya geçirilebilir.
Türk siyasetinin son dönemlerine damga vuran ‘ittifak olgusu’ siyasetin gereği olarak ortaya çıkan ve siyasi başarı için kaçınılmaz görülen bir yönteme dönüşmüş durumda.
İttifak’ın hangi değerler, ilkeler, kurallar üzerine oturduğu, nasıl bir amacın parçası olduğu iyi analiz edilmelidir.
Cumhur İttifakı’nın ülkenin içinden geçtiği zorlu süreçte nasıl bir milli-manevi bağlılık ve şemsiye oluşturduğunu biliyoruz. Seçime endeksli olmaktan öte bir muhteva taşıyan bu ittifakın, değer çerçevesinin de paradoksal olmaktan öte, uyumlu bir görünüm taşıdığı da malum.
Öte yandan CHP-İP-HDP arasında yaşanan farklı şekillerdeki ittifak girişimleri seçime endeksli, amaca ulaşmak için her yolu mubah gören, kesin kan uyuşmazlığı içeren bir boyut taşıyor.
Düşünün, ülkücü anlayışa sahip İyi Partili bir kişinin HDP’nin desteğiyle yol alan bir çizgide durması onun değer dünyasında nasıl bir etki yapar?
Veya CHP’nin ulusalcı anlayışına sahip bir kişinin böyle bir ilişkiyi hazmedebilmesi ne derece mümkündür?
Sırf partileri biraz daha fazla siyasi başarı kazansınlar diye ideolojik karşıtlıkları sineye çekmenin siyasi maliyeti nedir?
Bugün CHP hem farklı ideolojik çizgilerdeki partilerle hareket ediyor, hem de kendi ideolojik çizgisine uymayan isimleri kendi partisinden aday gösteriyor. Yani hem Saadet’le işbirliği içinde hem Saadetli isimlere taşıyıcı olarak partisini kullandırıyor. Hem İP’le ittifak halinde, hem normalde İP’ten aday olacak isimleri aday gösteriyor.
Bu halin siyaset literatüründeki karşılığı olsa olsa ideolojik buharlaşma ve kendine yabancılaşma olur. Partinin, teşkilatların, tabanın ve seçmenin böyle bir duruma tepkisi aynı tahammül sınırlarında olmayacaktır.
Parti yönetimleri farklı maslahatlarla hareket edebilirler ama tabanın veya seçmenin aynı maslahatı aynı oranda algılamasını beklemek gerçekçi olmaz.
Akşener’in partisi için bu durum daha belirgindir. Ülkücü ideolojiye sahip olan İP’lilerin CHP’yi zor hazmederken HDP’ye kadar esneme göstermelerini beklemek biraz hayalcilik olur.
Acaba AK Parti karşıtlığı tek başına bir ideolojik zemin, ilişki çerçevesi, ahlaki ve ilkesel birlik sunabilir mi?
AK Parti’ye Saadet Partisi, HDP, İP veya CHP’nin itirazları aynı mıdır?
Karşıtlık da bir zemin oluşturabilir ama karşıt olmanın muhtevası, sebepleri, amacı en azından benzerlik taşır.
Eğer siyaset belli değer ve ilkeler için yapılıyorsa bunun olmazsa olmaz gereği her türlü siyaset tarzının veya siyasi ilişkinin bu değerler üzerinde yükselmesidir.
Cumhur İttifakı’nın amacı belli değerlerle izah edilebildiği gibi, ilişki sistematiği de belli ilkeler taşıyor.
Peki, CHP’nin başını çektiği ittifak hangi değerle izah edilebilir veya girdikleri ilişkiler hangi ilkeleri taşıyor?
Erdoğan karşıtlığı bir amaç ve değer olarak sunulabilir mi?
İttifak ahlakından uzaklaşanların dava ahlakından da uzaklaşacakları, siyaseten başka bir şeye dönüşecekleri muhakkaktır.