İran darbesini ve sorumlularını 64 yıl sonra konuşmak küflenmiş tarih, ya da akademik bir hobi değil. İran darbesinden çok sayıda sonuç çıkarmak mümkün.
ÇÜNKÜ:
- 15 Temmuz alçaklığını yaşadık ve savuşturduk. Evet her olay kendi süreci içinde ve zamanın şartları içinde değerlendirilir, ama her alçaklığın da dış ve iç maşası vardır. Dış uzantıların ve iç maşaların nasıl işlediğini, planların nasıl yapılıp uygulandığını yakın tarihten, benzer olaylardan ders çıkartarak değerlendirmek, şu an yapılacak en faydalı iş. ABD ve İngiltere 15 Temmuz konusunda hedef alındıklarında rahatsız oluyorlar. O zaman bildiklerini paylaşsalar ve jestlerle bazı adımlar atsalar?
- 64 yıl önceki darbenin ayrıntılarının hala gizlenmeye çalışılması, zamanın her şeyi örtmediğini gösteriyor. 64 yıl küflü tarih olsa, belgeleri gizlemek, sorumluluğu saklamak için son ana dek uğraşılmazdı.
- Gizli operasyonda içerideki maşalar kullanılıyor. Bunlar asker, sivil ya da din adamı oluyor. Bu ihanetlerin belgesi olmuyor, ya da belge yok ediliyor, gizleniyor, saklanıyor
- ABD İran darbesindeki payını ilk 2009’da açıkladı. Sonra 2011’de BBC’nin ‘Musaddık’a karşı nasıl medya kampanyası yaptık’ yayını, dolaylı bir teyit sayılsa bile... Hayır, İngiltere kendini hep sakladı ve MI6’ın baskıları ile ABD belgeleri hasıraltı edildi.
- Son açıklanan iki belgenin aslında 2025’te açıklanması bekleniyordu, ya da belki hiç açıklanmayacaktı. Gün yüzüne çıkmaları, kısmen tesadüftür.
- Bu kadar makale, kitap yazılmış, sızdırma ve açıklama yapılmışken, Londra’nın İran darbesindeki sorumluluğunu bu kadar ısrarla gizleme çabasını, ABD istihbaratçıları bile sorgulamaktalar.
- İran darbesi hala geçerli, konuşulması, incelenmesi hala gerekli. Çünkü İran’da bu darbeyle zaman durduruldu. 1953’ten sonra 25 yıl taht kuran Şah Rıza, zamanı durdurdu. 1979’dan şimdiye 40 yıllık zamanı da Ayetullahlar durdurdu. Bugün bile İran 1953’ü yaşıyor: Kahrolsun... diyerek.
- Darbe, İran halkındaki derin ABD ve İngiltere tepkisinin kaynağı. Hala iki ülkeye ve genelde Batı’ya, İran kötü gözle bakıyor. Washington ve Londra resmen sorumluluk kabul etmediği için, ilişkiler 1953 düzeyinden bir adım ileri gitmiyor.
- Darbe, İran’da iktidarların seçimle değişmesi sürecini durdurdu ve durdurmayı sürdürüyor.
- Bu işler niye şimdi ortaya döküldü? ABD İran konusunda yalpalıyor. Trump, İran’ı düşman ve hedef yapma yolunda, ama halen Kuzey Kore ile meşgul. Suudi Arabistan ve İsrail, İran’ı Washington’a şikâyet etmişti. Orada tıpkı Londra’nın 1952’te ABD’yi gaza getirmesi gibi bir durum var. Şimdi Trump yönetimi, müttefikleri adına İran’ı hedef almaya çalışıyor.
- Brexit ile AB çıkışına hazırlanan Londra, yeni pazar ve yatırımcı arıyor. İran, ambargodan çıkmış yeni petrol geliriyle uçaktan reçele herşeyin alıcısı. 1953’ü kim unuttu, kim unutmadı?. Bu arada Fransa, otomobil fabrikası ve otel kurmak, petrol gaz aramak için kalabalık ticaret heyetiyle İran’a koşarken acaba “Hatırlayın, Ayetullah Humeyni’ye biz çok iyi ev sahipliği yapmıştık” mı dedi?
İran’dan sonra darbelere alışıldı
Seçimle işbaşına gelmiş 1882 doğumlu Başbakan Musaddık devrildi, kukla bir general-başbakan üzerinden Şah Pehlevi, tahtı, tacı, skandalı ve dedikodusu ile operet kralı oldu. Darbe, petrol için yapılmıştı.
Darbenin içeride kuklaları, maşaları ve sebepleneni vardı, ancak darbenin planlayıcıları dışarıdaydı. Musaddık, İran petrolünü millileştirip İngiliz petrol şirketini ülkeden atmıştı, bu yüzden İngiltere’nin hedefi oldu.
Musaddık’ı devirip, petrolde eski güzel günlere geri dönmek, Londra’nın tek hedefiydi. Londra bu fikri ‘Komünist Musaddık’ diye Washington’a sattı. İlk görüşmede ABD tarafı o kadar dünyadan habersizdi ki, ‘Musaddık’ın yerine kim gelecek?’ diye sorup, cevap bulamadılar. İngilizler cevabı biliyordu, ama söylemediler: “Şah ve kuklası General Zahidi....”
CIA, MI6 ile İran’da darbe planı ile milyon dolarlık bütçe ayırdılar, iç ve dış medyada sahte haber yayını garantilendi ve operasyonu yönetmesi için Tahran’a adam yollandı.
15 Ağustos’ta darbe, Başbakan Musaddık’ın görevden alındığını ilan eden düzmece bir Şah tebligatıyla başladı. Ama Musaddık duruma hakimdi ve darbecilerin çoğunu yakalayıp girişimi bastırdı. Şah İran’dan kaçtı, Zahidi saklandı. Musaddık taraftarları sokakları doldurdu. Ancak duruma hakim olduğunu düşünen Başbakan, halkı eve yolladı. Bu ağır bir hata idi.
16-17 Ağustos’ta gelişme olmayınca CIA merkez, Tahran’da darbeyi yöneten ekibe 18 Ağustos’ta ‘Tamam darbe başarısız kaldı, durun ve çekilin. İz bırakmayın, bizi Musaddık’a karşı zor durumda bırakmayın’ dedi. CIA’nın Tahran’daki ihtiraslı elemanı bu emri dinlemedi. Bir başka yoruma göre, MI6 bu emrin elemana ulaşmasını geciktirdi.
Sonra 19 Ağustos’ta başka plan başladı. ‘Komünist’ görünümlü ancak CIA-MI6’nın örgütlediği kalabalıklar Tahran’da dükkanları ve işyerlerini basıp, yakıp yıkmaya başladı. Hesapta Musaddık’ın desteklediği Komünist ayaklanma başlamıştı. Ardından bu ayaklanmayı bastırmak için, yine komplonun parçası kalabalıklar ortaya sürüldü: ‘Şahı destekleyen halk, Musaddık’ın komünistlerine karşı direniyordu’
Bütün bu tiyatroda iki Ayetullah, bol dolar karşılığı rol oynamıştı, bu iki Ayetullah’ın taraftarları sokaktaki kalabalık rolünü üstlenmişti.
Sokak karıştırıldıktan sonra asker ‘huzuru sağlamak için’ sokağa çıktı. Tankla Musaddık’ın evini bombaladılar. Musaddık kaçmıştı. Sonra tutuklandı. Birkaç yıl hapiste tutuldu, 1967’de ev hapsindeyken öldü. 85 yaşındaydı.
İran bu darbeyi 64 yıldır unutmamışken, Türkiye’nin 15 Temmuz’u unutacağını düşünen var mı? İran için belki çok geç de, Türkiye ile ilişkilerin tamiri ve yanlışlardan dönülmesi için bir niyet var mı? Yoksa gerçeklerin ortaya çıkması için 60 yıl mı geçmesi gerekiyor?