Gerçekten Cumhuriyet gazetesi bir operasyona maruz kaldı. Hem de çok sinsi bir operasyona.
Bir “Cumhuriyet Bayramı”nda gösterime giren “Mustafa” belgeseliyle piyasaya sürülüp bolca parlatılan Can Dündar sessiz sedasız, telifli bir yazar olarak Cumhuriyet’e gelir ve ilk yazısı 25 Ekim 2013’te yayınlanır.
17/25 FETÖ Darbesi’nden çok kısa bir süre önce Cumhuriyet’e gönderilen Can Dündar, ilk yazısında ne kadar kökten Cumhuriyetçi olduğunu anlatarak operasyona damardan girmiştir.
Kısa süre sonra başlayan 17/25 darbesini Cumhuriyet, “Yolsuzluk iddiasıyla büyük operasyon: PİMİ ÇEKTİLER” manşetiyle “gazete” gibi görür.
Ama artık “uyuyan Can”ın uyanma vakti gelmiştir.
O dönemde Cumhuriyet Vakfı’nda hareketli günler yaşanmaktadır.
12 Eylül döneminde yurt dışına kaçtığı için hakkında kesinleşen 7.5 yıllık hapis cezasından yırtan Aydın Engin 12 yıl sonra ve tam da o günlerde tekrar Cumhuriyet’e avdet etmişti.
Bu ve beraberindeki takviyelere yönetimdeki Orhan Erinç’in de eklenmesiyle birlikte Başkan Akın Atalay yeterli desteğe kavuşmuştu ve operasyon için düğmeye basıldı.
Cumhuriyet’te de Paralel Yönetim devri başlamıştı. Toplantılar dışarda birileriyle yapılıyor ve kararlar da “paralel yayın yönetmeni Can Dündar” tarafından uygulanıyordu.
Nitekim Aydın Engin’in yazılarına başladığı 3 Ağustos 2014 günü Can Dündar’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan’a seviyesiz hakaretlerden oluşan “Arkadaşımın Babası” yazı dizisi de üç gün yarım sayfa anonslanıp yayına başlamıştı.
Bu yapılanların gazetecilikle de muhalefetle de ilgisi olmadığını ve Cumhuriyet’in genleriyle oynandığını dile getiren Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız’ı dinlemek bir tarafa yıldırıp uzaklaştırmak için her şey yapılıyordu.
Nitekim sessiz bir “11 Eylül saldırısı” ile 34 yıllık emektar kovulmuş ve bir “12 Eylül darbesi”yle de “FETÖ’ye yumuşak geçiş dönemi” başlatılıyordu. Görevi, ilk yazısında velinimeti olan Cumhuriyet Vakfı’na selam çakan Utku Çakırözer teslim almıştı.
İçerideki derin FETÖ yapılanması tamamlandıktan sonra da 1 Şubat 2015 tarihli Cumhuriyet’te “Vakıf Yönetim Kurulu” imzasıyla yayınlanan açıklama ile geçici yönetim kadrosu tümüyle gönderilmişti.
10 Şubat tarihli duyuru ile operasyon salimen itina ile tamamlanmış ve gizli yayın yönetmeni Can Dündar resmen yönetimi ele geçirmişti..
On günlük bir düşünme süresinden sonra (!) “Vakıf Yönetim Kurulu’nun önerisi doğrultusunda İcra Kurulu’nca alınan karar uyarınca...”
Ne kadar doğal bir süreç!..
Ve her gün FETÖ emrinde devlete ve millete operasyon düzenleyen nur topu gibi yepyeni bir Cumhuriyet çıkmıştı ortaya!..
Evet, gerçekten Cumhuriyet bir operasyon yedi ve genlerine kadar değişti.
Bu da yetmedi, Cumhuriyet’e ait ne varsa hepsi satıldı.
Anlayacağınız o eski Cumhuriyet madden de manen de bitti...
Ey, “Cumhuriyet’e operasyon” sakızı çiğneyen samimiyetsizler...
Cumhuriyet sizin için gerçekten önemli idiyse bu operasyonlar yapılırken neden hiç sesiniz çıkmadı.
Taraf’taki benzer operasyona direnerek aylarca işsiz kalmayı göze alıp “Bize eyvallah” diyen o onurlu yazarlar gibi bir duruş sergileyerek İbrahim Yıldız’ın peşinden giden tek kişi neden çıkmadı?
Haa bu son operasyon da iyi araştırılmalı.
Çünkü zamanlaması pek manidar.
Zira, Can Dündar’ı göreve getirmek için yapılan FETÖ operasyonu döneminde, Cumhuriyet Vakfı’na yapılan usülsüz atamalar Mustafa Balbay ve Alev Coşkun tarafından yargıya taşınmıştı ve 24 Kasım’daki duruşmada muhtemelen bu yetki gasbı tescil edilecekti.
Bu operasyondan sonra 24 Kasım’da öyle bir karar çıkar mı, çıksa bile nasıl yorumlanır?