Modernleşmenin kadın, kadın modernleşmesinin kostüm üzerinden kabul gördüğü on yıllar boyunca hep aynı saçma ve aslında pek acıklı tartışmaları yaptık durduk. Modern Batı karşısında kendini ezik hissedenler Müslüman Türk kadınının etek boyu kısa, saçı açık olursa “muasır medeniyet seviyesine” ulaşılır sandılar.
Vesayet dönemlerini bu cahil zorbalığıyla geçirdik. Evrensel metinlerde ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında güvence altına alınan en temel insan hak ve özgürlüklerinin kıytırık bir yönetmelikle gasp edildiğini gördük.
28 Şubat döneminde başörtüsüne “türban” adını takarak, başörtüsünün tarihiyle bağını kesmek istediler. Ama olmadı. Müslüman toplumun ana omurgasını oluşturan çoğunluk mücadelesini hukuki ve siyasi alanda sürdürdü ve iktidar oldu. Menderes’le başlayan, darbelere idamlara baskılara rağmen filiz süren mücadele AK Parti iktidarında kökleriyle bağ kurdu, gövdeyi güçlendirdi, meyveler verdi.
Diğer kolonyal uygulamalar gibi kamusal alandaki başörtüsü yasağı da kaldırıldı. Vesayet artıklarının, CHP zihniyetinin tüm engelleme çabalarına rağmen Türkiye bu utançtan kurutuldu.
Öyle bir noktaya geldik ki kolektif hafıza canlı, arşivler taze, AYM dosyaları ve TBMM tutanakları herkese açık iken CHP lideri çıkıp “başörtüsü yasağını biz kaldırdık” bile diyebildi.
Ama bir “CHP klasiği” olarak ayrıştırma, aşağılama ve dışlama seçim sonrasında geri döndü.
İBB Başkanı’nın eşi üzerinden yüceltilen “işte cumhuriyet kadını” histerisi budur. Kadının gardırobuna indirgenmesidir. Dekoltesidir. Kırmızı ojesi, röfleli saçıdır.
Dün CHP organizasyonuyla gerçekleşen Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında ne bir asır önce Milli Mücadele için, ne on yıllardır Türkiye’nin var ve bağımsız kalması için can veren şehitler yoktur.
Eşi cephede iken bebeğini beşikte bırakıp karda ayazda cephane taşıyan fedakâr ninelerimiz yoktur. Babamın teyzesi Hacı Fadime yoktur.
Cepheden vücudunda şarapnel parçalarıyla dönen, önce bacakları kesilen sonra üç oğlunu yetim bırakıp kangrenden vefat eden dedem Mehmet Çavuş yoktur. Babamın öksüzlüğü yetimliği yoktur. Yokluklara içerlemesi yoktur, yağ karnesini vermedi diye onu köy meydanında döven CHP’li muhtara duyduğu öfke yoktur.
Ya ne vardır?
Papyon-dekolte şıklığı denilen basitliğe tapınma vardır. İstanbul selatin camileri arasında verilen gürültülü konserlerde tepinme vardır.
Bu geri gidiş kostüm hayranlığından ibaret olsa sıkıntı değil. Nihayetinde kişilerin özgür seçimidir, yasaların ve millet irfanının koruması altındadır.
Lakin kostüm çağdaşlığıyla neyin örtüldüğünü görmezden gelemeyiz. Türkiye, Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir kuşatma ve saldırının altındayken Türkiye’nin değil saldıranların yanında duran çevrelerin ve siyasi yapıların kendilerini papyonla kamufle etmesine izin veremeyiz.
Yoksa şehitlerimizin hatırasını, babasız çocuk büyütüp “vatan sağ olsun” diyen kız kardeşlerimizin hatırını kim gözetecek? 15 Temmuz işgal girişimine “tiyatro” diyen; PKK’nın Suriye kolu YPG’ye kefil olan; Meclis kürsüsünden FETÖ ve PKK sözcülüğü yapıp her fırsatta ülkesini kötüleyenler mi? Demirtaş’ı aklamak için eşlerine pasta kestirenler mi?
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde parçalanmamak, bağımsız ve güçlü olmak için her alanda mücadele veriyor. Cumhurbaşkanımızın değerli eşi de toplumun dezavantajlı kesimleri, kız çocukları ve temiz bir çevre için durmadan çalışıyor.
Bazı siyasetçi eşleri ise gardıroptan çıkamıyor. Kılık kıyafete, saça başa indirgendiklerinin farkına varmadan etrafa gülümsüyor ve bizi çok utandırıyorlar.
Türkiye Fırat’ın doğusunda askeri harekâttayken ve Fransa terörle mücadele eden Türkiye’nin elini tutmaya çalışırken İBB Başkanı, eşinin Fransız moda dergisine kapak olmasını neden ister mesela?