Şu teorik tespitlerde herkes anlaşır sanıyorum:
Cumhuriyet demek, cumhurun/milletin rejimi demek.
Demokrasi, halkın yönetimi demek…
Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.
Peki bu teorik tespitlerin pratikteki önemi nedir?
Şudur:
Bir ülkede cumhur/halk, içinde yaşayacağı yönetim biçimini kendisi belirleyemiyorsa, o yönetimin adına Cumhuriyet denebilir mi?
Aynı soru demokrasi için de geçerli.
Bir ülkeyi demokratik kılan temel özellik nedir?
O ülkede halkın kendi kaderini kendisinin belirliyor olmasıdır.
Bir ülkede cumhur/halk kendi kaderini kendisi belirleyemiyorsa, sözgelimi nasıl bir yönetim modeliyle kendisinin yaşamak istediğine kendisi karar veremiyorsa, o ülkeden demokrasiden bahsetmek mümkün müdür?
Hâkimiyetin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu söyleyenler akabinde ama diye başlayan cümleler kuruyorlarsa, başkaca organları milletin hâkimiyet hakkını ortadan kaldıracak veya kayıtlayacak şekilde sistemin içine dahil ediyorlarsa, yani milletin iktidarına şerikler/ortaklar koşarak bir vesayet rejimi oluşturuyorlarsa o ülkede cumhuriyetten, demokrasiden ve milli iradeden bahsetmek ne kadar inandırıcıdır?
***
Doğru oturup doğru konuşalım şimdi.
AK Parti ile MHP’nin ortaklaşarak hazırladığı yeni hükümet modeline CHP’nin getirdiği suçlamalar bu bahiste ne yana düşüyor?
CHP, “Rejim değiştirilmek isteniyor, buna izin vermeyiz, gerekirse kan dökeriz!” diyor.
Diyelim ki öyle olsun.
Rejimi kim değiştirmek istiyor?
Milletin AK Parti’li ve MHP’li temsilcileri mi veya Meclis’in kendisi mi?
Hayır!
Getirilen sonuçta bir öneri…
Bir dayatma değil.
Cumhura/halka götürülecek bir önerinin dayatma biçiminde sunulması her şeyden önce Meclis’in iradesine saygısızlıktır.
Çünkü Meclis, bir “oldu bitti”yle hiçbir şeyi dayatmıyor.
Öngörülen yönetim modelinin içeriğine tümden karşı olabilirsiniz.
Bunu Cumhuriyet ve demokrasi anlayışınızla bağdaştırmıyor da olabilirsiniz.
Lakin, cumhura/halka götürülmek istenen bir önerinin peşinen ve en baştan dayatma biçiminde takdim etmeniz, en fenası mevcut şartlarda halkın özgür bir tercihte bulunma imkanına sahip olmadığını iddia ederek, referandumdan yüzde yüze yakın bir onay çıksa bile bu iradeyi tanımayacağınızı ilan etmeniz, sizi demokratlığın fersah fersah ötesine taşır.
***
CHP’nin ve CHP’nin “Altı Ok” zihniyetine sahip siyasal seçkinlerin temel çelişkisi burada: “Sözde cumhuriyetçi ve demokrat, özde cumhurun iradesini yok sayma ve önemsizleştirme.”
“Halk için en doğrusunu biz biliriz, halk seçmesini bilmez, seçse de yanlış seçimde bulunur!” demek, CHP’nin siyasal genleriyle uyumlu bir söylem olabilir lakin bu söylemin cumhuriyetçilikle ve demokratlıkla alakası olamaz.
CHP şunu demeye getiriyor: Bu rejimin de, ülkenin de, devletin de sahibi benim.
Hâkimiyet kayıtsız şartsız bendedir.
Benim istemediğim bir şey halkın tamamına yakını tarafından uygun görülse bile hayata geçirilemez. Bunun için gerekirse kan dökerim.
CHP’nin cumhuriyet anlayışı, cumhursuz/halksız bir yönetim biçimini içkindir.
CHP oldum olası cumhurdan/halktan korkmaktadır.
Adındaki halk verili halk değil, tasarımlanan bir halktır.
CHP’nin zihniyetine uygun düşmeyen halk, halk değildir.
CHP’nin halkı ile verili halk birbirinin hasmı olarak görülmüştür.
CHP’nin “gerici”, “karşı-devrim” ve “iç düşman” gibi yakıştırmalarının öznesi hep verili halk olmuştur.
CHP’nin, AK Parti-MHP ortak metnini içeriğinden saptırarak takdim eden sorunlu söylemini tartışmak bu yazının konusu değil.
Cumhuriyet ve demokrasi bahsinde hayatî öneme sahip şu sorulara asıl CHP cevap vermeli:
Cumhurun/halkın kendi kendini yönetmeye hakkı var mı?
Kendi kaderini kendisinin belirleme hakkı var mı?
Nasıl bir yönetim altında yaşamak istediğine kendisinin karar verme hakkı var mı?