Anayasa değişikliği için AK Parti ile MHP arasında mutabakat çalışmaları devam ederken, kafalarda temel bir soru var: AK Parti açısından değişikliğin özü “Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi”dir. Bu sistemde MHP’nin yeri nedir?
Evet, MHP 15 Temmuz darbe girişiminden sonra siyasi mülahazaların üzerine çıkarak Türkiye’nin yönetimi ile ilgili net bir yaklaşım sergilemektedir. MHP Genel Başkan Yardımcısı Sayın Semih Yalçın’ın ifadeleri ile “Şimdi bir taraftan PKK terörüyle, bir taraftan da FETÖ terörüyle mücadele ediyoruz. Dış politikada bir kıskaç içerisindeyiz. Suriye ayrı, Irak ayrı bir dert. Batı’nın bölgeye müdahalesi ortada. Bu vahim tablo içerisinde Türkiye’nin bir de yönetim meselesi ile meşgul edilmemesi gerekir, aksi halde bu hususlarla mücadelede zaafa uğrarız.”
MHP bu duygu ve inançla istikrarlı/güçlü Türkiye’nin yönetimi konusunda kendisine yakışanı yapıyor ve elini taşın altına koyuyor. Tamam da MHP’nin, aldığı sorumluluğun hesabını vereceği bir pozisyonu da olmalıdır. CHP’nin siyasi nezaketten uzak ve fitne zifti olarak saçtığı “ MHP, AK Parti’ye yedek lastik oluyor” algısının da kırılması gerekir. MHP’nin, yarın kendisine yönelecek eleştirileri göğüsleyeceği ve yeni yönetimde söz sahibi olacağı açık, belli bir konumu olmalıdır.
Açıkçası MHP, yeni Türkiye’nin, yeni yönetimin yükünü de sorumluluğunu da paylaşmalıdır. Burada temel esas, MHP’nin AK Parti bünyesinde eritilmesi değil, tam tersine MHP’nin ilke, ülkü ve duruşunu sağlamlaştıracak, ülkeye hizmet sevdasını sergileyeceği pozisyonların sağlanmasıdır. MHP, AK Parti’nin yardımcısı gibi değil, ülkeye omuz omuza hizmet veren iki partiden biri olduğu, samimiyetle belirginleşen bir tablonun içinde olmalıdır.
Cumhurbaşkanlığı Sisteminde MHP’nin yeri ile ilgili olarak şunlar olabilir:
Bir, Cumhurbaşkanlığı seçiminde AK Parti ile MHP seçim ittifakına gidebilir ve bunu önceden ilan ederler. MHP, AK Parti’nin göstereceği adayı destekleyeceğini deklare eder. Bununla ilgili gerekli yasal değişiklikler yapılır.
İki, Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı, biri AK Parti’den diğeri MHP’den iki tane olabilir.
Üç, Cumhurbaşkanlığı sisteminde bakanların çoğu Parlamento dışından atanacağı için kabinede MHP’li isimlere geniş şekilde yer verilir. Bakanlar Cumhurbaşkanına bağlı ve ona karşı sorumlu olacakları için AK Parti ve MHP arasında daha bir yakınlaşma, gönül beraberliği ve paylaşma zeminleri doğar.
Ben 28 Ekim’de bu köşede “Çözüm: AK Parti-MHP hükümeti” başlığı ile hissiyatımı yazdım. Ama ortada henüz bir anayasa değişikliği teklifi olmadığı için somut öneriler yazamadım. Şimdiki önerilerimin ötesinde daha geçerli, kalıcı, yapıcı öneriler AK Parti-MHP arasındaki görüşmelerde ortaya çıkacaktır. Önemli olan, Türkiye’nin yeni yönetiminin, bir daha devlete paralel hain yapılara fırsat tanımaması, DEAŞ, PKK ve FETÖ terörünün bitirilmesi, istikrar ve refah içinde büyük Türkiye’nin inşa edilmesidir.
Darbelerle tahkim edilen Küreselci vesayet sistemi artık sona ermelidir. Atanmışlar, seçilmişlerin ensesinde boza pişirmemelidir. Küresel sermayenin uzantısı sermaye-medya ittifakının, milletimize kurduğu tuzaklar, kumpaslar dönemi bitirilmelidir...
Küreselci vesayet sistemine karşı yerli/milli sistem kurulmalıdır. Madem 15 Temmuz’dan sonra istikbalimiz ve istiklalimiz için yeniden diriliş için ayaktayız, artık geri adım atamayız. Diriliş’in isminden bile rahatsız olan külhanbeylerin, Avrupa’nın Derebeylerinin küstahlığını, “her tarafınız dayatma olsa ne olur” diyerek yeni sistemle cevaplamalıyız...