CHP lideri ve sözcüleri, gerçekleri her defasında teğet geçiyor. Kasten mi böyle yoksa yapısal bir çarpıklıktan mı, tartışılır.
Ama her defasında kamuoyu karşısına “iktidarı şimdi harika eleştireceğim” havasıyla çıkıp baltayı taşa vurmak da CHP klasiği oldu.
Ana muhalefeti “yetersiz ve kusurlu” algısına sıkıştıran son çıkış, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Hatay’daki askerlere yaptığı moral ziyaretinde üniforma giymiş olmasınaydı.
CHP’ye göre Cumhurbaşkanı üniforma giyemez, askeri ziyaret yapamaz, askere destek vermek isteyen sanatçı ve sporcular da ona eşlik edemez.
Bu yargı o kadar keskin ki sözün evveli ahiri nedir, bakılmadığı anlaşılıyor.
Zeytin Dalı daha başlamadan ama gidişat belliyken ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tüm dünyaya Türkiye’nin niyetini “sınırımızda terör devletine izin vermeyiz, Afrin’e giriyoruz” netliğinde ilan etmişken, CHP lideri ve sözcüleri ABD ve PKK sözcüleriyle aynı tezleri savunuyordu. Girilemezdi, ÖSO meşru değildi, El-Kaide idi, Türk ordusunun Suriye’de işi neydi, İHA’lar sivilleri mi vuruyordu, 10 km’de kalınmalıydı, Afrin merkeze zinhar girilmemeliydi, vesaire.
Merkeze girildi, bölge PKK’dan temizlendi, sivil halkın kılına zarar gelmediği gibi herkes Türkiye’ye dua ediyordu.
CHP sözcüleri söylediklerini unuttular, yine konuştular. Afrin zaferini sahiplendiler.
Bu esnada ısrarla Genelkurmay Başkanını ve TSK’yı sanki sivil iktidara tâbi değilmiş gibi yalıtmaya çalıştılar. Dün yine Hulusi Akar’ın şahsında askeri, Erdoğan’ın şahsında sivil iktidara karşı gelmeye çağırıyordu Kemal Kılıçdaroğlu. AK Parti Sözcüsü Mahir Ünal’ın ifadesiyle “bir eski Türkiye hastalığı” olarak”.
Ama asıl vahim olan anayasal hükümleri yok sayarak konuşuyor olması.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın anayasal bir görev ve yetkiyle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Başkumandanı olduğunu bilmiyor olabilir mi CHP genel başkanı? CHP’de hiç hukukçu kurmay mı yok? Kılıçdaroğlu’nun konuşma metnini yazanların, partinin kurumsal fikrini oluşturan ve sözcülere bildirenlerin okuma yazması da mı yok? İlgili hükmü mü bilmiyorlar yoksa seçimlere giderken tabanlarını ajite etmek için anayasayı tahrif ve ihlal mi ediyorlar?
***
Büyüklük bizde kalsın, CHP cehaletini giderelim.
Efendim, Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri ile nitelikleri, seçimi ve diğer hususlar Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 101, 102, 103, 104, 105 ve 106’ncı maddelerinde belirtilmiştir.
CHP’nin baltayı taşa vurduğu “cumhurbaşkanı başkomutan değildir” polemiğini güldürü mesabesine mahkum eden Anayasal hüküm “Görev ve Yetkileri” düzenleyen 104. Maddenin B bendi “Yürütme”de yer almaktadır.
Burada Cumhurbaşkanın görev ve yetkileri sayılırken aynen şöyle denir:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Türk Silahlı Kuvvetlerinin Başkomutanlığını temsil etmek.”
Devamı ise “Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar vermek, Genelkurmay Başkanını atamak, Milli Güvenlik Kurulunu toplantıya çağırmak, Milli Güvenlik Kuruluna Başkanlık etmek…” şeklinde devam eder.
***
Adını koyalım. Bu kriz, CHP’deki sinir krizidir ve temelinde CHP’nin Cumhurbaşkanına ısrarla AKP genel başkanı demesi vardır.
Ana muhalefet partisinin Erdoğan’ın halkın oyuyla seçilen ilk Cumhurbaşkanı olduğu ve anayasal olarak görevini ifa ettiği gerçeğini gözlerden kaçırmak istediği; böyle yaparak rakibini “küçülttüğünü” zannettiği ve bundan bir fayda umduğu anlaşılıyor.
Nafile bir çaba içinde olduğunu anladığında yine geç olacak. Burada da somut, maddesel bir gerçeği, yakın bir gelişmeyi yok sayıyor çünkü CHP.
Cumhurbaşkanının, partisi ile bağ kurabilmesi kararının daha geçen yıl, 16 Nisan referandumuyla halk tarafından onaylandığını ve anayasal hükme dönüştüğünü unutuvermiş CHP.
“Türkiye’de kimsenin can ve mal güvenliği yok, gelmeyin” diyen Haluk Pekşen adlı vekilin CHP için bile fazla olduğunu düşünenler onu azımsamamalı. Daha önce de çok kez Türkiye düşmanlığı yapan Pekşen mühim bir iş görüyor aslında; CHP’yi şeffaflaştırıyor.