28 Şubat darbesi diğerlerinden farklı olarak toplumun sadece bir kesimine, dindarlara yöneldi. Memurlar görevlerinden, başörtülüler okullarından atıldı. İHL’li öğrencilerin yolu kesildi, sermayeleri, siyasetçileri, medyası biçildi. Gerekçe şu idi: “Gizli ajandaları var, devleti ele geçirecekler”. Hal bu ki bu, FETÖ’nün hedefidir. Acaba devlet içindeki doğru bir damar FETÖ’nün hedef ve varlığını fark etmiş, engellemek istemiş ama müphem yahut malum bir elin müdahalesiyle FETÖ yerine dindarlara yönelinmiş olabilir mi? Bilmiyoruz. 28 Şubat’ın TSK’da yol açtığı sonuçları Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi ile konuştuk. Tanrıverdi’nin ayrıca SADAT adlı bir uluslararası savunma danışmanlığı şirketi var.
Şubat diğerlerinden farklıydı, toplumun sadece bir kesimi hedefti. Muhafazakar kesim bilinçli şekilde darbelendi. İnsanlar devletten atıldılar, okullardan atıldılar, İHL’lilerin yolu katsayı ile kesildi, sermayeleri, siyasetçileri biçildi. Darbecilerin gerekçesi şu idi: “Gizli bir ajandaları var, devleti ele geçirecekler”. Bu FETÖ’nün hedefidir oysa. Acaba FETÖ’nün hedefi ve varlığı fark edildi ama bir el tarafından manipüle edilerek FETÖ yerine tüm dindarlar mı hedefe kondu? Böyle bir şüpheniz ya da değerlendirmeniz var mı?
1960’tan itibaren Cumhuriyet döneminin darbelerini incelediğimizde, her darbeden sonra müteakip darbenin hazırlığı için bir cunta oluşturulmuş. 60 darbesi bitip de darbeciler iktidarı sivile teslim ederken dönüp darbecileri yargılamasın ve sivil iradeyi kontrol etsin diye TSK içinde darbeci cuntayı oluşturmuşlar. 1984’te Genelkurmay Özel Harp Dairesine tayin olmuştum. İki ay sonra PKK’nın Şemdinli saldırısı oldu. Bizim de Özel Harp Dairesi olarak özel kuvvetlerle ve asimetrik harekatla mücadele teknikleri uyguladığımız dönem. Kurmay yarbay rütbesindeyim, İsmail Hakkı Karadayı da Kara Kuvvetleri Personel Başkanı, tümgeneral. Bir iki ay geçmedi, onun mahiyetinden devre arkadaşım bir kurmay albay ziyaretime geldi ve dedi ki “darbeci bir cunta kuruyorlar, seni de istiyorlar”.
28 ŞUBAT’IN CUNTASI 1984’TE KURULDU
- Ne demek bu?
28 Şubat’ın cuntası 1984’te kuruldu. ANAP 83 sonu iktidara geldi. Darbecilerin kurguladığı parti kazanmadığı, ANAP kazandığı için, Turgut Özal da mütedeyyin biri olması hasebiyle, hemen cunta hazırlandı.
- Sizi niye davet ettiler?
Kendimden bahsetmek istemem ama sicilim önde, erken terfim var. Kritik atamalarım olmuş, Özel Harp Dairesi’ndeyim. Cuntaya faydalı olabileceğim düşünülmüş olmalı.
İRTİCACI LİSTESİNİ ÖNÜMÜZE KOYDULAR
- 28 Şubat döneminde neye tanık oldunuz?
28 Şubat’ta bir kısım uygulamalara karşı tavırlar aldım. 1995 Şubat’ıydı. Ben tuğgeneral rütbesinde tugay komutanıydım, Maltepe İstanbul’da. İzmit’teki kolorduya bağlıyız. Benden başka iki tugay daha var. Kolordu komutanımız merkeze çağırdı, üçümüze de birer belge verdi. Belge bir sayfa, başlığı yok, altında imza bloku yok, şöyle yazıyor: “Birliğinizdeki aşağıda ismi yazılı subay ve astsubaylar irticai faaliyette bulunmaktadırlar, bunlar ikaz edilecek. İkaza uymayanlar hakkında TSK’dan ihraç işlemi yapılacak. İşlem yapmayan amirler hakkında da işlem yapılacak”. 14 astsubay 4 subayın ismi vardı. Tugayı üç yıldır komuta ediyorum ve ben bu arkadaşların dindar yönlerini o zaman öğrendim.
FETÖCÜ OLMAYANLAR TSK’DAN ATILDI
- Şaşırdınız yani…
Gerçekten şaşırdım. Özelliklerine baktığımızda vatanına milletine sahip çıkan, takip kontrolsüz iş yapan kişiler. 1994’ün Aralık Şurasında alınmış karar, 95’in Şubat’ında bizlere izah ediliyor. O zaman FETÖ elebaşı dedi ki “Başörtüsü teferruattır”. Ardından FETÖ’cülerin hanımları başlarını açtılar, ibadeti bıraktılar. Ramazan’da özellikle oruç tutmadığını belirten ifadelerde bulunup yediler içtiler, dindar olmadıklarını ve ikaza uyduklarını gösterdiler. Normal mütedeyyin ve örgütle bağlantısı olmayanların yaşantılarında değişiklik olmadı. Ve TSK’dan tasfiye edildiler.
FETÖCÜLER TAKİYE YAPIP GİZLENDİLER
- FETÖ’cü askerlerin Fetulah Gülen’den gelen talimatla gizlenmeye, takiye yapmaya başladığı bu süreçte dindar ve masum insanların elendiğini gördünüz. Kasıt sezmiyor musunuz?
Sonradan yorumladığımızda bu sonuca gidiyoruz. O zamanlar dindar insanlara hangi cemaatten, meşrepten diye bakılmaz, art niyeti aranmadan tamamen inançlarından dolayı, denirdi. Fakat 1995’te FETÖ’cüler dindar görüntülerini terk edince bir ayrım oldu ama yine çok fark edilmedi. Dıştan kumandalı uluslararası bir örgüt olarak görülmedi dindar insanlarca. İnsanlara “hizmet” adıyla dini eğitim ya da dini yaşantıyı koruma adı altında yaklaşıp, esas dindarların tasfiyesi için bu yapının tezgah olarak kullanıldığı, aynı zamanda TSK’yı ve bürokrasiyi ele geçirmek amacında olduğunu 2000’lerden sonra anlamaya başladık. Elebaşının ABD’ye gitmesinden sonra dedik ki “bir örgüt dünyanın 160 ülkesinde etkili ise, okullar açıyorsa, Türkiye’de bu kadar etkiliyse ve dünya hakimiyeti için mücadele veren bir ülkede bulunuyorsa kullanılmaması mümkün değil, kullanılıyorsa da kendisinin bilmemesi mümkün değil”.
FETÖ DARBE SONRASI PRİM YAPTI
- FETÖ 12 Eylül ve 28 Şubat sonrası güçlendi. 15 Temmuz sonrası muvazzaf generallerin yarısı FETÖ’cü olduğu için ordudan atıldı. Böyle bir coğrafyada, böyle bir dönemde Türk ordusunun komuta kademesinin bir terör örgütü tarafından ele geçirilmiş olması FETÖ açısından başarı aslında. Soru şu: Türkiye’de darbe yaptıran güçle FETÖ’yü yerleştirenler arasındaki bağı gösterir bir işaret midir 28 Şubat?
Dindar insanlar irtica diye yaftalandığında ve bundan vazgeçecekler dendiğinde vazgeçecekleri şey neydi? Başlarını açmaları ve açıkta namaz kılmamaları. Peki, bu dindarlıklarına zarar verir mi, vermez. Demek ki böyle devam etsinler anlamına geldi o durum. 28 Şubat’tan 2007-2008’e dek ailelerinde dahi dindarlık işareti olmayan talebelere yöneldiler. 95-96’dan itibaren askeri liselere ve harp okullarına alınanlardan toplu aile resmi ve birinci derece yakınlarının resmini istiyorlardı. Annenin örtüsüne, babanın sakal bıyığına bakıyorlardı. Böyle olanları almıyorlardı. Bu baskı FETÖ’ye prim yaptırdı. İmam Hatiplerin engellendiği, kapalı kızlarımızın horlandığı bir dönemde prim yaptılar. Örgüt diye değil, dindar insan yetiştiriyorlar diye saf dini düşüncelerle yaklaşınca insanlar, yanıltılmış oldular. Bu, 28 Şubat’ın vebalidir. 28 Şubat zihniyeti olmasaydı, herkes inandığını yaşayabilir bu yapı bu denli örgütlenemezdi. Bu denli talebe bulamaz, küçük yaşta onları şartlandırıp kendilerine uygun hale sokamazlardı.
ÇÖPLERİ KARIŞTIRAN, İNTİHAR EDEN OLDU
“95’te irticacı diye ihraç edilmek istenen askerlere müspet sicil doldurdum. Başka olaylarda da benzer tutumlar aldık. Bu tabii bizim açımızdan da bir handikap oldu. Kara Kuvvetleri Sağlık Daire Başkanlığına tayin edildim. Branşım olmamasına rağmen bir sene sonra kadrosuzluktan emekli oldum. Ben emekli olduktan sonra 95 Aralık Şurasında zannederim 44 kişi ihraç edildi. 20’si benim tugayımdandı. Onları tanıyorum, bu insanların hiç bir şekilde devlete zararlı herhangi bir şeyi yoktu. Buna rağmen ihraç edildiler. Kazanılmış haklarını kaybettiler. Büyük mağduriyetler yaşadılar. İntihar edenler oldu, çöpleri karıştıranlar oldu. O yüzden emekli olduktan sonra diğer ihraç edilenlerin haklarının aranmasında kendimi hep vazifeli hissettim”.
YERLİ SAVUNMA SANAYİ AK PARTİ İLE BAŞLADI
- Savunma sanayiinde yerlileşme-bağımsızlaşma sürecimiz ne zaman nasıl başlıyor?
Kıbrıs Barış Harekatından beri kendimize yetecek bazı yatırımları yapmaya başladık ama esas itibariyle AK Parti iktidarıyla başladığı açık net. Milli savunma sanayisinde bağımlılık varsa o ülkenin bağımsız olması mümkün değildir. Türkiye ana muharebe vasıtası ve mühimmat olarak kendi ihtiyacını kendi üretimiyle karşılamak için büyük gayret sarf etti. Ağır sanayide savunma ve havacılık kümelenmeleri oldu. Savunma sanayi üretimi kontrol edildi. 5201 sayılı kanun gereği her yıl savunma sanayi ürünleri listelenir, satışı ve yurt dışına çıkış seyri de kontrol altındadır. Savunma sanayimizi hem kendimiz kontrol ederiz hem uluslararası savunma sanayi üreticileri.
- Cumhurbaşkanı İHA’lardan sonra “insansız tank da yağacağız” dedi. Şu an neler yapabiliyoruz?
Teknolojimiz hepsini yapmaya muktedir. Motor konusunda bazı sıkıntılar var, o da bazı yerlerde bağımlı olduğumuz için. Artık teknoloji savaşıyor. İnsansız hava aracı nasıl varsa, insansız kara aracı da olabilir. Bu ideal bir hedef ama o hedefe ulaşıncaya kadar klasik silahlar kullanılacaktır. Dolayısıyla da bunları da üretmek lazım. Elektronik, siber savunma ya da siber taarruz olabilir, insansız kara araçlarımız, deniz araçlarımız olabilir. Bunlar gelişirken klasiği bırakmamak lazım. Mesela bugün elektronik, akıllı mühimmatımız var. Akıllı mühimmatta sıkıntı çektiğimiz yerde klasik mühimmat stoklarımız dolu.
- Silah, mühimmat toplamının yüzde kaçı yerli? İhtiyacımızı karşıladıktan sonra yüzde 70 yerli.
BİR KAÇ İSLAM ÜLKESİ MÜŞTERİMİZ
- Ne iş yapar SADAT?
SADAT özel bir anonim şirket. Askeri danışmanlık dünyada 90’larda yayılıyor. ABD’li şirketlerle, ihtiyacı olan devletleri bağımlı kılan bir düzen kurulmuş. Halbuki tehdit müşterek. Biz, İslam dünyasının ortak tehdidini bulup bu ülkelere danışmanlığı biz yapalım, komşularıyla ortak savunma sistemi oluşturup savunma sanayi ürünleriyle kendilerine yetecek hale getirelim dedik. İslam ülkelerinden hizmet verdiğimiz ülkeler var. Türkiye’de ferdi ya da kurumsal herhangi bir hizmetimiz yok.
İSRAİL VE FETÖ’NÜN HEDEFİ OLDUM
- TV’lerde çok emekli asker var. Diğerlerinin her dediği doğru kabul edilirken siz şüpheli şahıs gibi lanse edildiniz. Neden?
İnsan üzülüyor, küresel güçlerin yaptığı bazı işleri Türkiye için de yapmak istedik. Türkiye bölgesel güç ve küresel güç olma yolunda. Askeri birikimini buna ihtiyaç duyan ilgi-tesir alanındaki ülkelere vererek ittifaklar oluşturabilir, dedik. Ama gayretimiz okyanus ötesinin, İsrail’in hedefi oldu. Oradan başlayan hücum bir kısım muhalif medyanın abartılı tehdit algısıyla sunuldu.
RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ