Cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş süreci sandık aşamasına yaklaştıkça CHP’de sinirler iyice gerildi. Cumhurun kararına başvurulacak olması CHP’yi perişan ediyor.
Ana muhalefet partisi milletvekillerinin burun kırmak, bacak ısırmak, Meclis kürsüsünü işgal edip yerinden sökmek, saksı fırlatmak gibi bir “eylemselliği” kendine ve gazi Meclis’e yakıştırdığı utanç verici bir seviye söz konusu.
Ama asıl sorun bu çirkinliğin anlık gelişmiş olmaması… Planlı programlı, maksatlı olması… Genel başkan talimatı ve grup başkanvekillerinin yönlendirmesiyle bütün CHP grubunca icra edilmesi...
ÇünküCHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu sürecin başından beri defalarca “Kan dökmeden başkanlığı getiremezsiniz”, “iç savaş çıkar”, “başkanlığa karşı OHAL ilan ediyoruz”, “gerekirse milletvekilleri bedensel bedel öder” diyebildi.
CHP’li yetkililer de bu tehdit ve şiddet dilini her düzeyde tekrar etti.
Ve nihayet bu ısırgan söylem Meclis’te icraya döküldü.
***
Peki, CHP bunu neden yapıyor? Neden şiddet-tehdit siyasetinden medet umuyor?
Sözünün gücüne inanmıyor mu ki CHP, iktidara etki edebilmek için fiziken diş geçirmeye çabalıyor?
CHP vekillerinin uzmanlık alanları, siyasi akıl ve becerileriyle değil de kabalıkla ve bedensel şiddet gösterileriyle anılmasından hiç mi rahatsız değil Kılıçdaroğlu?
Anlaşılan o ki rahatsız olunmuyor, utanılmıyor, yer yarılıp içine girilmiyor. Bilakis…
Yoksa hem AK Parti genel başkan yardımcısı Fatih Şahin’in burnunu taammüden kıran Niyazi Nefi Kara adlı CHP’li vekile geçmiş olsuna gidilip hem Kemal Bey’li, Deniz Bey’li ve bol kahkahalı pozlar medyaya servis edilir miydi?
Ya da kimliği henüz tespit edilemeyen bir başka CHP’li vekilin bir AK Parti milletvekilini bacağından ısırması vakası… İnsan söylemeye, yazmaya utanıyor.
Isırmak insana özgü bir davranış değildir. Ama mahcup olmak, nadim olmak insana özgüdür.
Lakin her iki durumun da CHP’de karşılıksız kaldığı bir seviyeyle muhatabız.
Bu seviyenin ve “ısırgan muhalefet”in sorumlusu tamamen Kılıçdaroğlu’dur.
CHP grubunu sözü dinlenen, aklına ve siyasetine itimat edilen değil yumruğuna, tükürüğüne, ısırma kuvvetine indirgeyen kendisi olmuştur çünkü.
Eğer terör örgütlerini Türkiye’ye saldırtan gücün CHP üzerinde bir etkisi yoksa ve CHP üst aklı gerilim stratejisini ve ısırgan siyasetini kendi kendine bulmuşsa o zaman büyük bir hesap hatası yapılıyor.
***
Sürece dair ikili bir stratejisi var CHP’nin. MHP’yle rekabet, AK Parti’yle düşmanlık stratejisi.
Kendi tabanını konsolide edebilmek, MHP tabanından oy alabilmek ve “bakın bunlar rejimi değiştiriyor, biz de kanımızla canımızla mücadele ediyoruz ey halkım” diyebilmek için bir simülasyona ihtiyaç duyuyor ve olmayanı oldurmaya çalışıyor CHP. Tasarının içeriğini çarpıtması, tehdide ve şiddete başvurması bu yüzden.
Yoksa anayasa değişiklik teklifini iktidar partisiyle bir muhalefet partisinin müzakere ile kemale erdirdiğini, kutuplaşma klişenin yerleştirildiği bir ortamda iki rakip partinin ülke yararına ortak formül üretilebildiğini herkes gibi CHP de görüyor.
MHP’nin ön alıcı, yapıcı siyasetle alan kazanmasından ve Meclis’in en küçük grubu olmasına rağmen kendi görüşlerini anayasal metne yedirme başarısından da rahatsızdır parti yönetimi.
MHP’yle siyaseten rekabet ederken bir yandan daAK Parti’ye karşı düşman siyaseti güdüyor CHP. Gerçi AK Parti ile siyaseten hiç rekabet etmedi CHP. Ne taban, ne söylem olarak kendine rakip görmedi. Zira iktidara hiç talip olmadı. Müesses nizam sayesinde güç zaten ondaydı…
Ama siyaset vesayete galebe çaldıkça ve halk iradesi tesis oldukça CHP de marjinalize oluyor ve ne yazık ki şiddete temayül de işte o noktada başlıyor.