Kritik soru bu. Bu soru karşısında CHP'nin oturup düşünmesi gerek. Oysa soru doğal karşılanıyor.
"CHP'nin 2019'da yüzde 50+1 için yarışabilmesi ancak CHP'li olmayan bir adayla mümkün" yaklaşımı var. Ne kadar tuhaf ve acıklı bir durum öyle değil mi?
İşte CHP'nin önce bu durumu yadsıması ve gerçek bir siyasi parti gibi davranması gerek.
***
İdeolojik kalıplarınızla mutluysanız, sekter bir parti olarak devam etmekte ısrarlıysanız tamam ama iktidar olmak, ülkeyi yönetmek istiyorsanız herkes için iyi olduğuna inandığınız bir öneriniz var demektir. Bir parti çatısı altında sizi bir araya getiren görüş ve politikaların toplumun ekseriyeti için ihtiyaç duyulan, makul, uygulanabilir şeyler olması lazım ki halkın karşısına çıktığınızda eliniz boş geri dönmeyesiniz.
Misyonunuz; topluma fren yapmak, rejim muhafızı olmak, elit çıkarlarınızı maksimize etmek, bürokraside saltanatınızı devam ettirmekse sosyal mobilizasyonu engelleyen, demokrasiyi zorlayan bir yapıya dönüşürsünüz.
Türkiye'nin en önemli sorunu bunun bir devlet politikası olmasıydı. Milletin sosyolojik dinamizminden güç almayan bir dış politikayla ve yine milletin inanç ve değerleriyle çelişen bir yönetim anlayışıyla geldik 2000'lere...
Haliyle ne demokrasimiz boy attı, ne ekonomide ve güvenlik politikalarında bağımlılıktan kurtulabildik.
16 Nisan'daki sistem değişikliğinin anlamı ve kapsamı tam da bununla ilgili. Siyasetin merkezine tek egemen güç olarak halkı yerleştirmek ve gücünü halktan alan bir iktidarla ülkede ekonomik ve siyasi istikrarı tahkim etmek.
Yani CHP'nin kendini sınırladığı altı okun artık bir kıymeti harbiyesi yoktur. Cumhuriyetin, demokrasinin, devletin, milletin, laikliğin sahibi ve garantörü bizatihi halkın kendisidir çünkü. Halka rağmen halkçılıkla CHP'nin gidebileceği bir yol kalmamıştır. Yüzde 50+1 aritmetiği, CHP'nin "Küçük olsun benim olsun" anlayışını hükümsüz kılmıştır.
***
Peki CHP şimdi ne yapacak? Bir kaç gündür basına yansıyan demeçlerden anladığımız kadarıyla sular kolay durulacak gibi değil. 2019'daki yarışın kolay olmayacağının bilincine varmış gözüküyorlar. Ancak çözümü hala genel başkanlık koltuğunda arıyorlar. Oysa önce başlıktaki sorunun abesliğini idrak etmeleri gerek. CHP bir siyasi parti ise elbette adayları da bir CHP'li olmalı. Fakat bir CHP'linin yüzde 50+1 için yarışamayacağı gerçeğiyle karşıyaysa parti, genel başkan koltuğuna kimin oturacağından çok daha büyük bir sorunu var demektir.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun koltuğu kaptırmamak pahasına sergilediği tutum, Muharrem İnce'nin biran evvel olağanüstü seçimli kurultay talebi, Baykal'ın çıkışları falan... Anlaşılan o ki Türkiye'nin, 16 Nisan'da nasıl büyük bir değişime adım attığının hala farkında değiller. Yoksa tüm bunlardan önce "CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı CHP'li mi olmalı?" sorusu neden soruluyor, buna cevap ararlar.
At izi it izine
FETÖ ile mücadele Türkiye'nin hala bir numaralı gündemi. Bir taraftan devam eden operasyonlar, yüzlerce "mahrem imamın" gözaltına alınışı, bir taraftan tamamlanan iddianameler, devam eden yargılamalar, devleti bu yapıdan arındırmanın aşırı zorluğu, ihraç edilenler, göreve iade edilenler vs.
Süreç zor, uzun, hassas. Kılı kırk yarmayı gerektiriyor.
Adalet duygusunu incitmemek, mazlumun ahını almamak ama aynı zamanda mağduriyet kisvesi altında yapılan FETÖ propagandalarına da alet olmamak gerekiyor.
FETÖ üyeliğinden yargılanan Ömer Faruk Kavurmacı hakkında bir özel hastanenin raporuna istinaden verilen tahliye kararı herkesi vicdanen rahatsız ettiği gibi FETÖ ile mücadeleye inancı da azaltmıştır.