Evvela bu soruyu sorma sebebimizi açıklayayım. Malum Türkiye'de sistemin çerçevesi Tek Parti döneminde çizilmiş ve bu çerçeve, toplumun en geniş kesimini sistemin dışına itmişti. Hem toplumsal hem de siyasi anlamda...
Tek Parti döneminin parametrelerinin dışında kalan partilerin siyasi rekabette ve seçim sandığında gösterdiği başarı da genelde darbe ile cezalandırıldı.
DP, AP ve ANAP gibi sistem karşıtı olmayan partiler dahi Tek Parti'nin çerçevesini çizdiği sistem kriterlerinin dışında görüldü. Çünkü sistemin dışladığı kesimler bu partilere yönelebiliyordu.
***
90'lara geldiğimizde sistem dışına itilenlerin adresi ise Refah Partisi oldu.
Parti, sistemin koruyuculuğa soyunan çevrelere göre "gerici, anti laik ve rejim karşıtıydı". 24 Aralık 1995 genel seçimlerinde birinci parti çıkmasına rağmen sistem dışı görüldüğü için hükümet kurma görevi Erbakan'a değil ANAP'a verilmişti. (Bu bile aslında 28 Şubat darbe sürecinin başladığının habercisiydi. Nitekim daha sonra Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, RP'nin hükümete ortak edilememesi için Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller'e "anlaşın ve koalisyon kurun" talimatı verdi.)
CHP'nin barajı geçemediği onun yerine ikiz kardeşi DSP'nin daha etkin olduğu ama tabii CHP'nin iktidar olmadan da muktedir oldukları yıllardı. Ne de olsa sistemin içini-dışını CHP zihniyeti tayin etmişti. Sandıkta CHP'yi iktidara taşımayan halk da zaten henüz "laikleşme evrimini" tamamlayamamış ve dolayısıyla "sistem dışı" kalmıştı. Önce halkı bilinçlendirmek gerekiyordu!
"Laiklik karşıtı odak" olma suçlaması Refah'la sınırlı kalmadı, AK Parti hakkında bu gerekçeyle kapatılma davası açıldı.
15 Temmuz'daki FETÖ darbe girişiminin bildirisinde de aynı vurgu vardı; FETÖ'cüler darbeyi "Laik düzeni korumakla" temellendiriyordu.
Oysa Refah geleneği sessiz yığınların sisteme duydukları tepkinin eridiği bir vasat yarattı Türkiye'de. Kitlelerin radikalleşmesini önlediği gibi, merkezi tahkim etti. O güne kadar merkezde istemeyen geniş kesimleri merkeze buyur etti.
Devletin millete açılması, küresel meydan okumalarda Türkiye'ye mühim bir sosyal sermaye sağladı.
***
Peki bugün İnce ve Kılıçdaroğlu arasındaki kavga vesilesiyle gündem olan CHP, bu zaman zarfında ne yaptı?
Solda etnik milliyetçi-Stalinist HDP dışında bir parti olmadığından, CHP'nin 90'lı yıllara kıyasla görece daha iyi durumda olduğu söylenebilir. Zaten bugün CHP içindeki derin çatlaklara rağmen partinin bölünmemesinin sebebi de bu. Yüzde 20-25 aralığı CHP için hiç fena bir oran değil ayrıca.
Radikal sola açılmaları ve "HDP'lileşme" eleştirilerine aldırmamaları bundan.
***
Kılıçdaroğlu'nun başa gelmesiyle başlayan değişim süreci, CHP'yi çerçevesini kendisinin çizdiği sistemin de dışına çıkarmış gözüküyor. AK Parti Türkiye'nin çevresini merkeze taşırken CHP, Türkiye'nin bütünlüğünü ve huzurunu umursamaz bir hale geldi.
FETÖ ve PKK'nın amaç ve çıkarlarının Türkiye'nin güvenliği için açık tehdit olduğu gerçeğine rağmen CHP bu yapılara siyasi meşruiyet sağlayacak bir muhalefeti tercih etti.
Sistem karşıtı yapıları merkeze eklemlemek yerine kendisi radikalleşti ve aleni Türkiye düşmanlığı yapan isimleri Meclis'e taşıdı.
Gezi ve 17-25 Aralık'la başlayan, MİT tırları ihanetiyle ayyuka çıkan ve 15 Temmuz'da FETÖ'cüler adına kampanya yürütme boyutuna varan süreçte CHP, sistemin dışına çıkmak şöyle dursun Türkiye karşıtı bir parti hüviyeti kazanmaya başlamıştır.
HDP ile yapılan ittifak, FETÖ'nün de dahil olduğu, mühendisliği dışarıda yapılan Türkiye karşıtı projelerde aldığı etkin rol, ekonomi dahil tüm milli meselelerde Türkiye düşmanlarıyla ağız birliği yapması başka nasıl yorumlanabilir?