31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinde anti-AK Parti siyasetiyle sonuç alan ve kendi adaylarını aynı anda hem PKK’ya müsamahalı Kürt milliyetçisi HDP, hem Türk milliyetçisi İyi Parti ve muhafazakâr Saadet Partisi oylarıyla başkan seçtirmeyi başaran Cumhuriyet Halk Partisi için “hesap vakti” geldi.
Nitekim o katkı HDP tarafından bazen “emanet” vurgusuyla, 31 Mart sonrası ise “oturduğunuz koltukları bize borçlusunuz” hatırlatmasıyla kabaca başa kakıldı.
CHP cenahının bir süredir utangaçça dile getirdiği “yeniden çözüm süreci” önerisinin bu faturayla elbet ilgisi var. Daha dün CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu bir “pazarlık” önerdi Türkiye’ye.
“Demirtaş’ı serbest bırakın, TBMM’de bir komisyon kurun, çözüm süreci tekrar başlasın. Annelerin acıları ancak böyle diner…” dedi.
Kim adına konuştuğu müphemdi CHP vekilinin. Ne dediği de? Demirtaş cezaevinde olduğu için mi çocukları dağa kaçırıp terörist yapıyor yani PKK? Dağdaki çocuklar Demirtaş’a karşılık esir tutuluyor mu diyor? Belli değil.
Partisi, HDP Diyarbakır il binası önünde haftalardır perişan vaziyette bekleyen anneler için hemen hemen hiçbir şey demiyor.
Dediği en fazla şu, Genel Başkan ağzından: “Diyarbakır annelerimizin de acıları var”, “Diyarbakır anneleri, Cumartesi anneleri, anneler arasında ayrım yapmamak lazım”.
Yani?
O zaman ne duruyorsunuz? Cumartesi annelerine sahip çıkıyor, eylemlere vekil gönderiyorsunuz, Diyarbakır annelerine destek için niçin vekil göndermiyorsunuz?
Neden söz ne zaman 12, 13 yaşında dağa kaçırılmış çocukların annelerine gelse hemen bir “Cumartesi anneleri” bariyeriyle sözün yolunu kesiliyor ve “devlet de vaktiyle…” deyip HDP’nin dağa çocuk devşirmekteki rolünü gizliyorsunuz? Yanlış yerde oturuyorlar deyip annelere “kapı” göstermeye utanmıyor musunuz?
Anlaşılan o ki CHP, annelerin HDP’den hesap sormasından rahatsız, hem de HDP’den daha fazla rahatsız. Baksanıza HDP vekili Leyla Güven “gerillaya katılım da olacak, savaş da” derken rahat. Meral Danış Bektaş “partimiz herkese açık” türü ucuz esprilerle anneleri ti’ye alırken rahat. CHP ise pek sıkılgan.
Dört bir koldan kamuoyunu hazırlamaya çalışıyor ama ne başı sonu, niyeti hedefi belli bir öneri sunabiliyor, ne bunu inançla savunabiliyorlar.
Diyarbakır annelerinin PKK’ya karşı başlattığı serhildanın kendi tabanlarını etkilemesinden ve ittifak bileşenlerini gevşetmesinden korkuyorlar.
Sanki PKK diye bir terör örgütü yokmuş, sanki HDP oraya aktif ve organik bir bağla bağlı değilmiş gibi davranıyorlar. Ama herkesin bildiğini elbet onlar da biliyor. Henüz “ajans”tan bunu mazur gösterecek bir hokus pokus gelmediği için de en fazla top çevirebiliyorlar.
PKK’nın Suriye kolu YPG’yi terör örgütü değil “halk kurtuluş örgütü” olarak tanımlayarak açtıkları yolda çok sıkıntılı bir şey yapıyor CHP. Somut verilere, mevcut duruma göre bölgede katılımın ve desteğin en fazla düştüğü zaman diliminde PKK’ya HDP üzerinden hayat öpücüğü veriyor.
Çünkü HDP’ye PKK’dan uzaklaş, silahı yüceltme, PKK’yı övme demiyor. PKK sözcülüğü yapma, PKK için insan ve imkan sağlayıcı olma, sivil siyasi alanda kal demiyor.
Ama HDP’ye bunu demeyen CHP Türkiye’ye “Meclis’te ve dışarda komisyon kuralım, araştırıp karıştıralım, oturup konuşalım” diyor.
HDP’nin de defalarca tekrarladığı gibi “silahlı Kürt siyasi hareketi”nin talepleri belli oysa.
Asıl CHP ne diyor bu konularda?
KCK’nın “kuzey Kürdistan” dediği şehirlerimiz için bölgesel özerklik talebini onaylıyor mu CHP?
Kürtçe eğitim dili olsun şartına “ok” diyor mu?
Güney sınırımızda ABD desteğiyle kurulmaya çalışılan PKK devletine razı mı CHP?
Önce bu soruları cevaplamalı CHP. Partneri ile istişare etmeli. Kendi tabanını ve ittifak ortaklarını ikna etmeli. Yapamıyorsa bari HDP’yi silah bırakmaya davet etmeli!