Hükümet sistemindeki yapısal değişim partileri erkenden seçim hazırlığına ve ittifak arayışlarına icbar ediyor. İttifaka ihtiyacı olmamasına rağmen Ak Parti en erken davrananı. Belki de bu yüzden diğer partileri de bir telaş almış durumda.
CHP önce "İlkeler Platformu" diyerek gizlemeye çalıştı ittifak arayışını. Partideki "HDP'li CHP'liler" ise ittifakın gizlenmesine karşı.
Partiye hakim olmak bu yüzden çok zor Kılıçdaroğlu için. O kadar ki "parti içi demokrasi" diyerek örtmeye çalıştığı dağınıklık, başıbozukluk ve "HDP'li CHP'lilerin" yol açtığı bölünmüşlüğü ancak istibdatla aşabileceğini düşünüyor. "İstediğim kanala çıkarım, istediğim gibi konuşurum diyenlerin, bu partide yeri yok" diyor.
"Atın bunu dışarı" diyerek Genel Kurul'dan partili kovmuşluğu var Kılıçdaroğlu'nun. Yani "parti içi demokrasi" yalanının örtemeyeceği ciddiyette bir otorite boşluğu söz konusu CHP'de.
Liderlik karizması olmadığından ancak bağıra çağıra otorite kurmaya çalışıyor Kılıçdaroğlu. Doğrusu bu da koltuğunu dolduramadığına yoruluyor. Haliyle akla hemen FETÖ'nün kaset kumpası geliyor.
Neyse konumuz bu değil, CHP'nin ittifak arayışları.
***
Hatırlayacaksınız, Kemal Kılıçdaroğlu yakın zamanda "Kazanacağından emin olduğumuz birini aday göstereceğiz" demişti. Adayı tahmin etmek güç ama bu ifadeden sonra herkes CHP'nin adayının Kemal Kılıçdaroğlu olmayacağını anladı.
Aday çıkaramamak CHP için tahmin edilenden daha ciddi bir sorun. Bunun lanse edildiği gibi ince eleyip sık dokumak ya da isimleri önceden yıpratmamakla falan alakası yok. Güçlü siyasi figürler seçile seçile, yıpratıla yıpratıla kendini gösterir. Bu süreç aynı zamanda bir dayanıklılık testidir. Bunları aşabilenler siyasete yön verir. Bakınız Recep Tayyip Erdoğan. Onun kadar yıpratılan başka bir isim oldu mu? Hayır, ama tüm bu yıpratma, itibarsızlaştırma ve darbe süreçlerine rağmen hala ayakta. Hatta bu süreçler siyasi liderliğini daha da pekiştirdi.
Başka bir sorun da CHP'nin doğal tabanının çok üzerinde bir oy oranına çıkmak zorunda olması. Yani ikinci tura kalmayı başaran bir aday bulsalar bile o ismi yüzde 50'nin üzerine çıkarabilmeleri çok zor. Öyle 16 Nisan referandumuna heveslenerek olmaz bu işler. Zira 2019'da icraatın başını seçeceğiz. CHP evvela hükümet seçimi ile referandum arasındaki farkı farketmek zorunda.
Tavanda yaptığınız siyasi mühendisliği seçmen nezdinde nasıl meşrulaştıracaksınız? Bunlar belirleyici önemde konular.
***
Son günlerdeki trafiğe bakılırsa CHP'liler HDP'lilerden daha çok Selahattin Demirtaş'ı ziyaret ediyor. CHP-HDP ile ittifak kuracaksa neden partinin yeni seçilen eş başkanlarını değil de hapisteki Demirtaş'ı ziyaret ediyorlar?
Üstelik bu ziyaretlerden sonra imalı mesajlar yansıyor basına. Partililere konuşma yasağı koyan Kılıçdaroğlu'nun bu ziyaretleri bilmediğini ya da vekilleri kendi haline bıraktığını düşünemeyiz. Önceki gün HDP Eş Başkanı Sezai Temelli, okunulmazlık bahsini açarak Kılıçdaroğlu'nu eleştirdi.
HDP'liler CHP'ye yükleniyor, CHP'liler Demirtaş'ı ziyaret ediyor.
İşin içinde başka bir iş olduğunu anlatıyor aslında bu manzara.
Demirtaş, 2014'te Cumhurbaşkanı adayı olmuş ve çözüm sürecinin de etkisiyle etnik-ayrıştırıcı bir kampanya yapmayıp "Türkiyeli" bir siyasi figür olarak yansıtılmıştı. 7 Haziran seçimlerine giden süreçte de sazlı sözlü imaj çalışmalarıyla Türkiye solunun yeni ümidine, Nişantaşı-Cihangir ahalisinin idolüne dönüştürüldü.
CHP'nin örtülü ittifak formülü; HDP ile atışmak Demirtaş ile yakınlaşmak gibi duruyor. Zaman içinde Demirtaş'tan bir kaç PKK eleştirisi falan gelir. HDP'liler bu arada Kemal Kılıçdaroğlu'na yüklenmeye devam eder. Böylece seçim pusulasında görünmeyen CHP-HDP ittifakı Demirtaş figürü üzerinden kurulmuş olur.
Demirtaş'ın Bürükselli dostları da eminim sıcak bakar bu plana.
Hem İyi Parti ve Saadet dahil olur...
Tabii bir aday bulabilmeliler önce...