Gün geçmiyor eski Türkiye’ye özgü kötü bir uygulama, pörsük bir ezber bir yerlerden hortlamasın. “Aştık inşallah” dediğimiz ne çok şey nasıl da diriymiş.
Danıştay’ın ant kararı, Mine Kırıkkanat gibi lümpenlerin tekrar salyalar akıtmaya başlamaları, vekil sıfatlı kimi isimlerin Meclis kürsüsünden FETÖ ve PKK ağzıyla konuşmaları… Meğer bir arpa boyu yol almamışız.
Nitekim önceki gece 18 yıllık kabus da dile geldi. CHP Ardahan Milletvekili Öztürk Yılmaz, katıldığı TV programında gayet rahat bir ifadeyle “ezanın Arapça okunmasından rahatsız olduğunu, Türkçe okunmasını istediğini” söyleyiverdi.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir kişi bunu evet, isteyebilir. Dile de getirebilir.
Lakin bunu 18 yıl boyunca zorla uygulamış, minarelerden duyulan her “tanrı uludur” nidasıyla gözyaşlarına boğulan halkının itirazlarını dinlemeyip ahını almış ve o günden sonra bir daha da iktidar yüzü görmemiş bir partinin vekili bunu yıllar sonra söyleyebiliyorsa, orada gerçekten ciddi bir sorun var demektir.
Zira bu, sadece halkının değerlerini bilmemek, saygı duymamak demek değildir. CHP’nin, millete kök söktürdüğü dönemin özlemiyle yanıp tutuştuğunun resmidir.
O dönemi yaşamış, yaşayanlardan dinlemiş insanlar için ise Kur’an-ı Kerim’leri evlerden zorla toplatan, camileri ahır yapan, Türkçe ezan diye bir saçmalığı dayatan yönetimin adıdır CHP.
Halktan alamadığı gücü, gayri meşru yollar ve araçlarla da olsa arkasına alabildiği ilk fırsatta, sömürge valisi gibi elindeki kırbacı halkın sırtında şaklatacağı ve kendisinin dilediği halkın dilemediği şeyi zorla yapacağı anlamına da gelir bu hoyratlık.
Hiçbir darbeye karşı koymamış, bilakis darbeci askerlerle, vesayet odaklarıyla emir-komuta zinciri içinde iyi geçinmiş bir zihniyet yapılanması için belki de normaldir bu siyaset dışılık.
Ama Kılıçdaroğlu CHP’si söz konusu olduğunda, “siyaset bilmezlik” yahut “halkın değerlerine yabancılık” vesaire yeterli olmuyor durumu açıklamaya.
2010’dan beridir bambaşka bir dinamiğin işlediğini görüyoruz çünkü.
Tercihlerinden, pozisyonlarından, parti yönetimindeki zevatın söyleminden anlıyoruz ki CHP’nin bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiştir.
***
Kötü muhalefet, iktidar partisi için büyük şans gibi görünse de bir bedbahtlık halidir oysa. Muhalefetteki düşük seviye, bileşik kaplar hesabı ülkeyi dibe çeker çünkü.
Cumhurbaşkanı Erdoğan dün tam da bundan yakınıyordu: “Milletimize sözlerimizi yerine getirmek için gece gündüz çalışıyoruz. Ancak biz bunları yaparken Türkiye'deki siyaset anlayışı ne yazık ki aynı gelişmeyi gösterememiştir. Ana muhalefet partisinin çapsız, kifayetsiz tavrı ülkemizin en büyük handikabıdır. Halbuki insan şöyle siyaset meydanına çıktığında bir alternatif, bir rakip görmek istiyor. Bizim karşımıza da çıka çıka CHP ve onun başındaki Kılıçdaroğlu gibi bir avane çıktı”.
Söylemezsem çatlarım
Türkiye oyuncu Ahmet Kural’ın şarkıcı Sıla Gencoğlu’na uyguladığı şiddeti ve sonrasında yaşananları konuşuyor. Ancak iş o kadar hızlı biçimde bir suç isnadından çıkıp yaşam biçimi tartışmasına, magazinsel afra tafraya döndü ki şaşmamak elde değil.
Ama içimi yakan şey başka benim. Ben iki çocuğu yanında, bebeği kucağındayken sokak ortasında bayılıncaya dek dövülen ama ona bunu yapan kocasından şikayetçi olamayıp onunla birlikte eve gitmek zorunda kalan o genç kadının derdiyle dertliyim.
Kız kardeşimizin yanan canı, kırılan onuru bizim sorunumuzdur. Ama annelerinin babaları tarafından öfkeyle yere serildiğini gören o çocukların içinde açılan kuyunun derinliği ve uğultusu da korkutmalı bence bizi. Benzer rezilliklere şahit olan çocuklarımızı nasıl çıkaracağız biz o kuyulardan? Biraz da bunu konuşalım.