Geçen haftayı nispeten “sakin” geçirdik. Benim açımdan sakin geçti... Çünkü adresime gelen Basın Konseyi varakalarına ve suç duyurularına üç günlüğüne ara verildi.
Bir diğer ifadeyle, üç günüm rahat geçti.
Sebep?
Ekrem İmamoğlu üç gün kadar ortalıkta görünmedi de, ondan...
Kıbrıs’a gitmiş...
Kıbrıs’ta kimlerle temas ettiğini bilmiyoruz... En azından ben bilmiyorum... Bu seyahatinin, yaklaşmakta olan İstanbul seçimiyle ilgisi olmadığı ortada... Kampanyaya üç gün ara verdiğine göre, demek ki Kıbrıs seyahati ya da ziyareti İstanbul seçiminden daha önemli...
Benim açımdan önemi, dediğim gibi, hakkımda yaptığı “seri” suç duyurularına üç günlüğüne ara vermiş olması.
Bu yazıyı okuduktan sonra yine avukatlarını ve nazar boncuklu basın danışmanını görevlendirecek, iki koldan (Basın Konseyi ve savcılık üzerinden) sıkıştırmaya devam edecek.
Konumuz şu:
Ekrem İmamoğlu, halkla bire bir teması seviyor; çarşıda pazarda dolaşmak, halkla ve esnafla yarenlik etmek, onun seçim stratejisi... Bire bir temasta herkesi ikna edeceğini, bir diğer ifadeyle kendisini sevdireceğini düşünüyor...
Bazı yerlerde sevdiriyor da.
Herkesi kucakladığına/kucaklayacağına ikna ediyor; yalan söylüyor ama bu da stratejinin bir parçası.
Hayır, İmamoğlu’nun “yalancılığından” (çünkü herkesi kucaklayan İmamoğlu bu satırların yazarına sürekli dava açıyor) söz etmeyeceğim; var olan dosyalara bir yenisini daha eklemekten başka bir işe yaramayacak bu. Yaşlandım, düştüm; şu “düşmüş” ve “hasta” halimle mahkemelerle uğraşamam.
İlginçtir...
Halkla bire bir teması seven ve onlarla her şeyi paylaşan İmamoğlu, iki konuya hiç girmiyor ya da çok az giriyor:
BİR- PKK...
İKİ- FETÖ...
Konuşması gerektiğinde acele birkaç cümle kuruyor (özellikle PKK’yla alakalı), ama FETÖ bahsine ve bu örgütün 15 Temmuz’da başımıza açtığı gailelere hiç girmiyor...
Neden?
Yeni bir “suç duyurusuna” konu olmayacağını bilsem, Ekrem Efendi’nin Samanyolu TV’de yorumculuk yaptığı şanlı şike operasyonu günlerine gönderme yapıp bir “cevap” bulmaya çalışırdım ama İmamoğlu “spekülasyonlar” ve “anıştırmalar” için de suç duyurusunda bulunuyor. Boş yok...
O zaman spekülasyon ve anıştırma yapmayalım...
Şunu yapalım:
İmamoğlu’nun FETÖ konusunda niçin kırılgan ya da suskun olduğunu (daha doğrusu niçin böyle bir görüntü verdiğini) soralım.
Samanyolu TV’nin eski yorumcusu İmamoğlu, “Hain FETÖ örgütü” lafı dışında, bu örgütle ilgili içimizi serinletecek bir tavır içine girmedi... Ya da biz görmedik... Darbe günü (yani 15 Temmuz günü) Brüksel’deydi. Darbenin “yenilgiye” uğrayacağını bile bile (çünkü darbenin yenilgiye uğrayacağı, köprü geçişe kapandıktan bir-iki saat sonra belli olmuştu), sosyal medya hesabından bazı paylaşımlarda bulundu ve darbeye direnen halkı “içeri” sokmaya çalıştı. Daha sonra, bu tutumunu tavzih edecek bir eylemde bulunmadı. “Serinliğini” korudu.
Bu serinlik, sadece İmamoğlu’na has bir durum değil.
Neredeyse bütün CHP’lilerde (CHP yönetici kadrolarında) var bu “serinlik” ya da “aldırışsızlık...”
İşte en serin CHP’lilerden Artvin Arhavi Belediye Başkanı Vasfi Kurdoğlu’nun marifeti:
Mazbatasını alır almaz, ilk icraatı, belediye binasının girişinde bulunan 15 Temmuz kahramanı Ömer Halisdemir’in fotoğrafını indirmek oluyor.
Tepki üzerine bir hafta sonra fotoğrafı yerine koyuyor ama bu kararından dolayı belli ki çok mutsuz...
Tıpkı “Hain FETÖ örgütü” demek zorunda kalan bazı arkadaşlar gibi...