Milletimizin öz kültüründen ve tarihinden uzaklaştırılma evresinde cenaze törenleri de nasibi almış ve1932 yılından beri cenazelerde Şopen (Chopin) çalınmıştır.
Protokol uygulanan cenazeleri kastediyorum. Yoksa Müslüman halk cenazesinde ne marş çalar ne de Şopen bilir.
Tek partidöneminde kültür ve medeniyetimize ait ne varsa yasaklanmış ve ülkeye devlet zoruyla batılılaşma dayatılmıştır.
Ancak millet bu dayatmayı hiçbir zaman içine sindirememiş ve sorumlusu olan CHP’yi ilk serbest seçimde cezalandırmış ve o cezalandırma hâlâ devam ediyor.
***
Hatta bu hususta ölçünün kaçtığını bizzat Gazi bile itiraf etmiştir.
Gazi Mustafa Kemal Paşa demiştir ki, “Layıkız dedik, dinle ilişiğimizi devlet olarak kestik. Cumhuriyet dedik, rejimimizi tehlikeye düşürmemek için saltanat devrini kötüledik, kazanılmış büyük zaferleri bile birkaç satırla geçiştirmeye başladık. Latin harflerini aldık, yeni kuşakları binlerce yıllık geçmişinin hazinesinden yoksun bıraktık.”(Atatürk'ün Fikir kaynakları, Milliyet, 15 Kasım 1974)
***
İşte resmi cenazelerde bandonun çaldığı Şopen de o dönemin bize ait olmayan bir uygulamasıdır.
Bu uygulamaya basında ilk ciddi tepkiyi hakkını teslim edelim ki iki sene önce Murat Bardakçı bey koymuştur.
Hem Şopen’e itiraz etmiş hem de Itri’ye ait olduğu rivayet edilen ‘Tekbir’i teklif etmiştir. Halife Abdülmecid Efendi tarafından piyanoya uyarlanmış hâlinin notasını da yayınlayarak gündem oluşturmuştur.
Mehmet Görmez hoca da başkanlığı döneminde bu teklife destek vererek milletin hissiyatına tercüman olmuştur.
***
Geçen hafta bir normalleşme daha yaşandı ve hükümet artık resmi cenaze törenlerinde Şopen yerine Itri’ye ait olduğu bilinen ‘Tekbir’in çalınması ve askerin yemek duasıyla ilgili bir talimat yayınladı.
Evet, hükümet geç de olsa son derece isabetli bir karar ve uygulamaya imza attı.
Şunu hemen belirtelim ki, bunu bir rövanş veya zafer gibi algılamak ve algılatmak doğru değildir.
Bu da diğerleri gibi bir normalleşmedir. Devletin milletin değerleriyle yeniden buluşmasıdır.
Unutulmamalıdır ki, millet devletiyle ne kadar bütünleşirse o devlet o kadar güçlü olur.
***
Yalnız yemek duasının yeni şekli bana biraz problemli geldi.
Tamam ‘Tanrımıza hamdolsun’ ifadesi ruhsuzdu ama ‘Allahımıza hamdolsun’ ifadesi de bir garip duruyor, kulağı tırmalıyor, zorlama gibi duruyor, samimi durmuyor!
Çünkü güzel Türkçemizde lafza-ı celal ‘Allahım’ diye kullanılır ama ‘Allahımız’ şeklinde kullanılmaz.
Allah lafza-i celalinde hususi bir isim olması hasebiyle çokluk eki kullanılmaz. Haşa ‘Allahlar’ denilemeyeceği gibi ‘Allahınız’ veya ‘Allahımız’ da denmez.
***
İslami kültürde de böyle bir ifade yoktur.
Bir kişi dua ederken, Kuran bize ‘Allahümme’(Allahım) veya ‘Rabbi’ (Rabbim) hitabını öğretmiştir.
Yine Kuran, birden fazla kişi veya bir topluluk Allah’a birlikte dua ederken ‘Rabbena’ (Rabbimiz!) demeyi öğretmiştir.
Dolayısıyla ‘Allahımıza hamdolsun’ ifadesi dil açısından da dini terimler açısından da sorunludur.
Ya ‘Allah’a hamdolsun’ ya da ‘Rabbimize hamdolsun’ şeklinde değiştirilmesi gerekir diye düşünüyorum.
“Rabbimize hamdolsun, vatan millet sağ olsun!”