Cumhurbaşkanımız R. Tayyip Erdoğan AK Partililere seslenirken ‘çat kapı yapmayı’ tavsiye etti. Bu tavsiye siyasetin nirengi noktalarından birini ortaya koyuyor ve bir nevi öze dönüş çağrışımı yapıyordu. AK Parti kurulduğu andan itibaren halkla iç içe oldu, halk için ve halkın bir parçası olarak siyaset yaptı.
Cumhurbaşkanımızın bu tavsiyesi bir yönüyle halkla buluşmak, halkın hissiyatını ve efkârını yakından takip etmek, milletin derdiyle dertlenmek gibi anlamlar içeriyor, diğer bir yönüyle fakire-fukaraya sahip çıkmayı, paylaşmayı, yardımlaşmayı, cömertliği, fedakârlığı ve kibirden uzak olmayı ifade ediyor.
AK Partililerin özellikle Ramazan ayı boyunca halkla buluşma anlamına gelen türlü etkinliklere hız verdiğini biliyoruz. Çat kapı âdetini siyaset dışındaki alanda yaygınlaştırmak daha da önemlidir.
Fakire-fukaraya, yoksula, düşküne, âcize sahip çıkmak, hatırını sormak hepimizin görevi değil midir?Acaba en son ne zaman çat kapı yapıp bir muhtacın, bir garibanın derdine derman olduk, yüzünü güldürdük?
İslam’da muhtaçlar, yoksullar ‘hak sahibi’ olarak görülürler. Çünkü bizim malımız ve servetimizde onların da hakkı vardır ve bu payı vermek bizim için dini bir vecibedir yani borçtur.
İyilik yapmanın vesilesi sivil toplum faaliyeti olabilir, siyaset olabilir, akrabalık duyguları olabilir ama hepsinin temeli Allah’ın rızası ve hoşnutluğudur, çünkü “Allah iyilik yapanları sever.”
Çat kapı ziyaretin bir faydası şudur: Öyle insanlar vardır ki, muhtaçtır ihtiyacını gidermenin yolunu bilmez, bilse de arayamaz, aramaya gücü yetse de gururuna yediremez...
Evet, kaymakamlıkların veya belediyelerin yaptıkları yardımları takip edemeyecek, onlara başvurup sorununu çözemeyecek durumda olan insanlar var. Bilgisizlikten, acizlikten veya türlü engellerden… Durumunu ve talep yollarını bildikleri halde buna tevessül etmeyi kendisine yediremeyenler de var…
Bu insanları bulup onlara sahip çıkmak, yardım etmek sadece devletin görevi olmamalı…
Çat kapı ziyaretlerle insan, duvarların arkasında öyle dramlar, öyle acı hikâyeler, öyle çaresizliklerle karşılaşıyor ki, derinden sarsılıyor. Ve yine o ziyaretlerde devletin veya STK’ların mutlaka her aileye bir şekilde yardım elini uzatmaya çalıştığını, binlerce yoksul, aciz, yaşlı, kimsesiz, yetim, engelli insanın devletin sosyal yardımlarıyla bir şekilde hayata tutunmaya çalıştığını görünce umutları artıyor.
Ramazan ayı boyunca çat kapı ziyaretlerle infakı yaygınlaştırmakta fayda var.
Yoksula muhtaca sahip çıkalım ama gösterişe, şova, böbürlenmeye, başa kakmaya asla geçit vermeyelim. Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Ey îmân edenler! Allâh’a ve âhiret gününe inanmadığı hâlde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek sûretiyle, yaptığınız infak ve sadakalarınızı boşa çıkarmayın.”
Sadakalarımızı, zekâtlarımızı örnek ve teşvik olsun diye açıktan vermek de mümkündür, riya ile zedelenmesin diye gizli vermek de mümkündür: “Eğer sadakalarınızı gizlice hazırlar, fakirlere verirseniz işte bu riyadan uzak davranış, sizin için daha hayırlıdır.”
Bu Ramazan’da muhacirleri, Suriyeli kardeşlerimizi de unutmayalım. Beş-altı çocuğuyla bir göz çadırda yaşayan insanların derdine ortak olmak ayrı bir fazilettir. Ölümden kaçan, yakınlarını kaybetme acısının üzerine bir de 4-5 yıldır çadırlarda yaşayan insanların halini sıradan ve normal bir yaşam olarak görmemek gerekir. O insanlara şefkat ve güler yüz bile büyük bir sadakadır. Yüce Rabbimizin buyurduğu gibi “Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden ezâ gelen bir sadakadan daha hayırlıdır”.
Ve infak ettiğimizde şu ilahi ikazı da asla unutmayalım: “Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın.”
Çat kapı ziyaretler inşallah sadece muhtaçları değil, kendimizi bulmamızı da sağlayacak...