İçişleri Bakanlığı, ‘çakarlı araç’ meselesine el atmış.. Aşağı yukarı 10 yıldır benzer haberler okuyorum. Ben daha bu konuda tatmin edici bir netice alındığını görmedim.. Neden biliyor musunuz?.. Arz edeyim, teşhis yanlış. ‘Çakarlı araç’ meselesinde tartışılan husus nedir?.. Sahte çakarlar ya da polis olmayanların çakar kullanması meselesi mi?.. Öyle zannediyorum ki, kasten sorunun bu olduğu algısını oluşturmaya çalışıyor birileri.. Oysa sorun bu değil ki!.. Sorun, düzenlemeyle ‘sadece’ denilerek kapsam dışında bırakılan emniyet mensuplarının bizzat kendisi.. Ben böyle itiraz edince, sanki polislerimize tanınmış bir hakka itiraz ediyormuşum gibi muamele görüyorum.. Sanki polislerin belediye otobüslerine ücretsiz binme hakkına karşı çıkıyormuşum gibi davranıyorlar.. Kahraman polisini sırtında taşır bu insanlar. Laf salatası yapıp kafa karıştırmayın. İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu da Emniyet Genel Müdürü Sayın Selami Altınok da bu geçiş üstünlüğü işi yüzünden vatandaşla üniformasız polisin nasıl karşı karşıya geldiğini bence bilmiyor.. Bana vakit ayırırlarsa kendi kullandığım bir araçla İstanbul’un herhangi bir yolunda (o-3, o-2, D-100 neresini isterlerse) iki saatte tabloyu gösterebilirim.. Bir not daha.. Sokakta kamu gücünü kullanarak vatandaşa kötü davranan kim varsa.. Her konu ve her kişi için söylüyorum.. Vatandaş oy verdiği adamı biliyor.. Kimse şahsen kendisine kötü davranana bakmıyor..
Okulda cep telefonu
Adana’da bir çocuk, ‘D’ harfini doğru yazamadığı için kara tahta başında, öğretmeninden dayak yiyor.. Nereden biliyoruz bunu?.. Çünkü sınıfa o gün yanında ‘yasak olmasına rağmen’ cep telefonuyla gelen bir başka çocuk görüntü kaydetmiş.. Bilinmez belki de ailesi, gelen şikayetler üzerine o telefonu kasten verdi çocuğuna ve öğretmenin marifetlerini kaydetmesini istedi.. Belki de bambaşka bir nedenle yanına aldığı telefondan tesadüfen kaydetti.. Ne olursa olsun, hayırlı bir işe vesile oldu o gün okula telefonla gelmesi. Ne dersiniz, öğrencilere cep telefonu taşımayı yasaklayan yönetmelik tekrar ele alınsa iyi olmaz mı?..
9:45
Yeni düzenlemeyle öğrencilerin baş belası 9:45 kuralı kalkmış.. Yani artık öğrenciler sınavın başlama saati olan 10:00’dan sonra salonlara alınmayacakmış.. 9:48’de gelen, 9:52’de gelen içeri girebilecek yani.. 9:59’da gelen de.. 10:01’de gelen ise sınava giremiyor.. Yani bir dakika için bütün bir yıllık emeği boşa gidiyor.. 1 dakikalık bir gecikmenin geri dönüşü zor sonuçları oluyor.. Öyle değil mi?.. Bu tamamen operasyonel olarak kullanılan 9:45 tartışmasının ne kadar boş ve mantıksız bir tartışma olduğunu daha nasıl anlatabiliriz.. Şimdi de kapıların kapanma saati 10:00.. Hadi bakalım yeni mağduriyetler görelim..
Öğrenciyi döven öğretmen
Şimdi kara tahta önünde dayak yiyen çocuğu görünce içimiz yandı değil mi?.. Televizyona bakarken, ‘elleri kırılasıca’ diye bağırdık.. Ben vaktiyle, ‘keşke benim öğretmenlerim de çocuklarımın öğretmenleri gibi olsaydı’ diye bir yazı yazmıştım.. O yazıda elbette bütün bana emeği geçen öğretmenlerimi kastetmemiştim. Ama çocukluğumuzun hiç de iyi geçmediğini saklamamak gerekiyor.. Öğretmenlerimiz bizi döverdi.. Büyüklerimiz de ‘kim bilir ne yapmışsın da vurmuş öğretmenin’ derdi.. Bugün o Adana’daki okul eşkıyasına tepkimiz belki de çocukluğumuzda öğretmenlerden dayak yerden yalnız bırakılışımızla ilgilidir..
Yarın Pendik sahildeyiz
'MİT Tırları İhaneti' kitabımız çıktı hayırlısıyla.. Yarın öğleden sonra Pendik Belediyesi’nce tertiplenen kitap fuarında bir söyleşi yapacağız.. Kitabımızı da orada imzalayacağız inşallah.. Saat 16:00’de Pendik’te görüşmek üzere..