Futbolcu Burak Yılmaz bir trafik kazası yaptı.. Hem emanet aldığı Ferrari parçalandı hem de çarptığı cip.. Tutanak tutulmadan, alkol kontrolü yapılmadan kaza yerini terk ettiği için, her iki aracın masrafı da muhtemelen Burak Yılmaz’a kaldı.. Bu da muhtemelen 4 milyon liraya yakın bir para demektir.. Peki bu kadar büyük bir masrafı neden göze alarak terk etti kaza yerini?.. Orası belli değil işte..“Ben kaza yerinden ayrılmamam gerektiğini bilmiyordum..” diye açıklama yapmış.. Şimdi şapkamızı önümüze alıp düşünme zamanı.. Usta Gazeteci Hıncal Uluç, Sabah gazetesindeki yazısında, Burak Yılmaz’ın alkollü halde kaza yaptığını yazmış.. “Kim bilir kafası nasıl halde..” diyor Burak Yılmaz için Hıncal Uluç.. Eğer dediği gibi sahiden alkol varsa, Emrah Serbes için yaptığımız yorumları bu arkadaştan esirgeyecek değiliz.. Bu kazanın, Sinan Çetin’in oğlu gibi, Emrah Serbes gibi eleştirilmesi için, illa ki birinin ölmesini mi bekleyeceğiz?.. Alkollü araç kullanmak suçtur.. Nedir bu sessizliğiniz, anlamış değilim.. Hele o çok imrendiğiniz Avrupa’da ABD’de falan yakalanın bakalım alkollü şekilde direksiyonda, neler geliyor başınıza.. Olayları adamına göre değil, olayına göre değerlendirelim lütfen..
Yandaş medyanın rezidansları
Hikmet Genç isyan ediyordu Twitter’da.. “…. ‘Sen oturduğun rezidansın hesabını ver, bunları yazmak için kaç para alıyorsun’ diyen dümbüklere sesleniyorum… Dairem yok.. Daire alacak param da yok… Kirada oturuyorum…” Benim hakkımda Ekşi Sözlük’te bir başlık vardı bir vakitler.. Sonra kaldırmışlar galiba, geçenlerde yine baktım, bulamadım.. “.. Sadece bu yazı için ekstra 100 bin Lira almıştır..” diye yazmışlardı benim için.. O zamanlar yazı başına 40 lira aldığım gazetenin patronuna gittim ve ‘okuru haksız çıkarmayalım’ dedim.. ‘Şu ekstra 100 bin Lirayı yatır artık’ dedim.. Olmadı.. Normal şartlar altında hükümete yakın medyanın çok para kazandığı gibi bir inanış var. Anlıyorum.. Bu sanıyorum eski alışkanlıklar yüzünden böyle.. Misal 28 Şubat günlerinde postal medyasına villalar dağıtılmış. Evlerde koalisyon pazarlıkları yürüten yazarlar yalılara, yatlara sahip olmuşlar.. Sanılıyor ki bu hep böyle. Bugün de Beştepe’ye yakın yazarların çok para kazandığını düşünüyorlar.. Ben arz edeyim, bir kaç isim dışında öyle çok çok paralar kazanan kimse yok bu ‘yandaş’ medyalarda. Fakat size bir şey söyleyeyim mi, herkes mutlu. Şükretmesini, hamdetmesini öğretmiş olmalılar bu insanlara ki, ‘yatım yok’ yahut, ‘uçakta birinci sınıf gidemiyorum’ veya ‘çocuklar Amerika’da okuyamıyor’ diye hayıflanan kimseye rastlamadım bizim buralarda. Gel gör ki, CHP medyasının ana konuları bunlar. Yurtdışına gönderdikleri çocukları, rutubetini önleyemedikleri yalıları, Bodrum’daki marinanın artan kirası.. Enteresandır yalnız, iki Hürriyet yazarı hem de açıktan (köşelerinden) Ege sahilindeki evlerinden ya da bir asgari ücretten pahalı şaraplarından söz ederken kimseyi rahatsız etmiyor.. Acaba parayı bir kesime yakıştıramama hali mi var ki?..
Bizim Beylikdüzü Vakfı
Önceki gün İlhami Işık nefis bir yazı yazdı. Okurken gözyaşlarımı tutamadım. Ortaokulun ilk günü için istediği takım elbiseye kavuşamayışını anlattı İlhami Işık.. Yazılarından televizyon yorumlarından tanıyorsunuz zaten onu.. Bir de bu yönünü öğrenin. Ömrü garip gurebaya, fakir-fukaraya, yetime, mazluma bot/mont taşımakla geçiyor. Bu kış bari üşümesinler diye.. Haftasonu Beylikdüzü’nde işadamı Halis Kahriman’ın başkanlığını yaptığı Bizim Beylikdüzü Vakfı ile birlikte 4 bin aileye kışlık kıyafet dağıttılar.. Bazıları yapılan yardımın ilan edilmemesi, saklanması gerektiğini savunuyor. Bunu yardım alanlar açısından düşünürseniz, ‘evet’ kimin aldığını yazmasak da olur. Ama yardım yapanın muhakkak taltif edilmesi lazım. Kim bir yetimin başını okşuyorsa, milletçe ona dua edelim diye.. Teşekkürler Bizim Beylikdüzü Vakfı, teşekkürler Halis Kahriman..