Yaşadığımız sokakların meşru sahibi Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Sokakların, kırsalların istikrar ve güvenliği devletin polisinin, jandarmasının ve nihayetinde sınırlarını bekleyen ordusunun sorumluluğundadır.
Burası “muz cumhuriyeti” değil!..
Kafası kızanın sokaklara dökülüp, vandallık yapacağı bir ülke hiç değil.
Önce devlet!..
Onun zafiyet gösterdiği yerde, merak etmeyin, millet devreye girer, tarihi örnek 15 Temmuz’dur…
Yani…
Meşru siyasetin, saygı duyduğumuz hukukun orasına burasına, “sokak edebiyatını” sokuşturmanın bir gerekçesi yok…
Herkes, hukuk zemininde hakkını arayacak, hukuk da kararını verdiğinde hepimiz önümüzü ilikleyip, kenara çekilerek işimize bakacağız.
Ne oluyor?.. Memlekette iç savaş çıkarmak gibi bir görev mi verildi bazılarına?
CHP Grup Başkanvekili Engin Altay’ı, kınıyorum.
Böyle siyasetçilik olmaz. Böyle kışkırtıcılık, böyle hukuku yerle bir etme sevdası, kabul edilemez.
YSK yargıçlarına böyle bir söz söylenir mi: İnsan içine çıkacak yüzünüz olsun, çocuklarınızın torunlarınızın yüzüne bakacak yüzün olsun. Kızılay'da sizi yürütmezler, yüzünüze tükürürler.
Siyaseti bir kenara bırakın. Bu sözlere en azından, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’ndan bir tepki bekledim. Hayal kırıklığı içindeyim!..
Oysa, Feyzioğlu da en az benim kadar biliyor, siyaset, yargıyı hırpalamaya başlarsa, işin sonu yeni cunta heveslerine kadar varır…
Hukukun sonuna kadar yanındayız…
CHP’lilerin YSK yargıçlarına dönük baskı politikası, ibretliktir.
Hukuku tanımıyorlar, baskı altına alıyorlar, hukukun işlerine gelmeyen kararlarından da komplo teorileri üreterek, sokakları harekete geçirmeye çalışıyorlar.
Bu “rejim güvenliği” açısından ağır tehdittir, kabul edilemez.
Yargıçlar görevlerini yapıyor.
YSK, Ankara’da itirazları reddetti, Mansur Yavaş oturdu koltuğuna çalışıyor, “çıt” çıkıyor mu. İstanbul için de bir karar verecek, hepsi bu.
YSK, İstanbul seçimini yenilememe kararı aldığında burada, kimse, “CHP şaibeli bir seçimle İstanbul belediye başkanlığını ele geçirdi” demeyecek, merak etmeyin.
Hukukun kararı ne olursa olsun, yanında olacağız.
Çünkü milli irade ve hukukun üstünlüğü demokrasimizin ana zeminidir, darbeciye karşı 251 şehit vermiş, teröriste karşı evlatlarını cepheye sürmüş bir millet, bu kavramların içinin boşaltılmasına asla izin vermez!..
“Diktatör” algısının sonu…
31 Mart seçim sonucu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, küresel zeminde büyük bir asimetrik üstünlük sağladı.
Emperyalist-siyonist cephenin, yerli işbirlikçileri ile birlikte 2009 Davos sonrasından bugüne, sürdürdüğü “tek adam rejimi”, “diktatör”, “makam devretmez” algı operasyonlarının sonunu getirdi.
İstanbul haricinde kaybedilen tüm belediyelerde devir-teslimler tamam.
İstanbul’da hukuki hak arama sürüyor, o kadar…
“Diktatör”(!) makamları devretti, sonuca saygı duydu, bir yerde yüksek şaibe iddiası nedeniyle, hakkını “hukuk yolundan” arıyor!..
YSK, İstanbul seçimini yenilemezse, dünya siyaset tarihine “oylarının çalındığını söyleyen fakat bunu hukuka ispat edemeyen mağdur diktatör(!)” olarak geçecek…
CHP’nin İstanbul’u almasının artık fazla bir önemi kalmadı, bence, Erdoğan bu sonuçlardan önü kesilemez bir zafere doğru rotalanıyor…
Yakın gelecekte şekillenecek yeni paradigmayı Engin Altay’ın anlaması zor, günü geldiğinde yavaş yavaş anlatırız.
Artık emperyalizmin “diktatör” kelimesinden farklı bir kavram bulması gerekiyor, “Turuncu Devrim” için kurdukları +90 isimli o TV kanalını alıp gidebilirler…
“Tam bağımsız” Türkiye için “yeniden kuvvayı milliye” ruhuyla, anti-emperyalist mücadelede yapacak çok işimiz var, İstanbul’da patinaj yapamayız.
Önce ekonomi!..
Devamında Suriye-Irak harekatları…
Allah yar ve yardımcımız olsun.