Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece iç tüzükle yönetilmiyor.
Adına teamüller denilen bir rejimle de yönetiliyor.
Meclis’in anayasası niteliğindeki iç tüzük, Meclis’i çalıştırmamak üzerine kurulu.
Dahası ve en fenası, parti grup başkanvekillerinin kaskatı vesayetini öngörüyor.
Onlar ne istiyorsa, öyle oluyor.
Muhalefet partilerine mensup grup başkanvekilleri isterlerse Meclis’i kilitleyebiliyorlar.
Milletvekilleri istedikleri zaman konuşamıyorlar.
Oturdukları yerden yapacakları, bir dakikayla sınırlı konuşma hakları büyük bir lütuf olarak görülüyor.
Milletvekillerinin konuşmalarına da grup başkanvekilleri karar veriyor.
Milletvekillerinin, beş dakikayla sınırlı gündem dışı konuşma talepleri görünürde o hafta Meclis’i yönetecek başkanvekiline ait. Ama gerçekte, o milletvekili hangi partiye mensup ise Meclis başkanvekili o partinin grup başkanvekiline danışarak buna karar veriyor.
Sonuçta, grup başkanvekili istemezse konuşma hakkı verilmiyor.
Hiçbir Meclis başkanvekili, grup başkanvekillerini karşısına almayı göze alamıyor.
Buna ya nezaket diyorlar, ya da teamül…
Çünkü o başkanvekili biliyor ki, oturumu yönettiğinde grup başkanvekillerinin desteğine ihtiyacı olacak.
Çünkü istemezlerse, dediğim gibi Meclis başkanvekilinin çalışma düzenini alt üst edebiliyorlar.
Cumhurbaşkanlığı sistemi bahsinde bakmayın siz CHP-HDP bloğunun, “Meclis itibarsızlaştırılıyor, Meclis devre dışı bırakılıyor, milletvekilleri işlevsiz hale dönüştürülüyor” demelerine… Asıl şimdiki düzen tam bunu öngörüyor.
Çünkü iç tüzük, kelimenin tam anlamıyla vesayete dayalı ayrıcalıklı bir düzenlemeyi esas alıyor.
Referandumda “evet” çıkması halinde bu iç tüzük değişecek.
***
Meclis’in idari düzenlemesi niteliğindeki görev bölüşümü de ne yazık ki ayrıcalıklı bir vesayet rejimi görüntüsü veriyor.
İç tüzük değişirken, Meclis başkanı ve diğer görevlilerin (Meclis başkanvekilleri, idare amirleri, katip üyeler, komisyon başkanları ve parti grup başkanvekilleri gibi) görev alanları da tanzim edilmelidir.
Meclis başkanlığı makamı, yeni dönemde de millet iradesini temsil makamı niteliğinde olacağı için fonksiyonel bir öneme sahip olacak.
Ancak Meclis başkanvekilleri ve diğer makam sahiplerinin sistem içindeki rolleri yeniden tanımlanmalıdır.
Özellikle ve önemlilikle görevleriyle ilgili hakları tanzim edilirken dikkatli davranılmalıdır.
***
Hepsinin Meclis adına tahsis edilen resmi plakalı araçları var.
Hepsi ayrıcalıklı.
Sınırsız telefon hakkı gibi…
Resmi araçlarının şoför ve yakıt harcamaları gibi…
Ekstra sekreter ve danışman kadroları gibi…
Makam odaları vs…
***
1 trilyon 200 bin liralık telefon faturasıyla patlak verdi bu imtiyaz düzeni.
Kılıçdaroğlu, “kanuni, ama etik değil” diyor kendi partisine mensup katip üyeyi savunurken.
Kanunun kendisi etik değil, adaletli değil…
Katip üyelere niye bu imtiyaz tanınır anlamış değilim.
Sadece katip üyelere değil, diğerlerine tanınan makam araçları da makam sahibinin keyfine göre kullanılıyor.
Soruyorum: O makam araçlarının seçim bölgelerinde ne işi var? O makam araçları siyasi ve şahsi işlerde niye kullanılır?
Bir bakıyorsunuz Meclis’e ait bir araç, o makam sahibinin seçim bölgesinde ve içerisinde de mensubu olduğu partinin il veya ilçe başkanı veya kendi akrabaları…
Siyasi çalışmalarda veya şahsi işlerde kullanılıyor…
Bunun seçim bölgelerinde yarattığı başkaca siyasi sorunları bahs-i diğer olduğu için geçiyorum.
Önerim şu: Makam araçları sadece ve yalnızca resmi görevlerle sınırlı kullanılsın. Resmi görevle gidilmeyecekse, asla o makam araçlarının seçim bölgelerine veya başkaca illere götürülmesine izin verilmemeli.
Başka türlüsü hem milletin emanetine ihanet, hem de Meclis’in görevleri üzerinden siyasi güç devşirmek anlamına gelir.
Her ikisi de yanlış…
O yüzden diyorum ki, bu Meclis düzeni referandum sonrasında değiştirilmeli.
Bu imtiyaza dayalı rejimi biz getirmedik.
İnşallah milletimizin “evet”leri sayesinde değiştirmek bize nasip olur.