ARDANZENTÜRK
Aslında görevleri ekonomik eşitsizliği ve çekirdeğinde faşizmi saklayan vahşi kapitalizmi insanlara “masum ve sevimli” göstermektir. Benzer görev sol kanatta sosyal demokratlara verilmişti, Soğuk Savaş’ın sonlanmasıyla ortaya çıkan ekonomik fay hatlarını taşıyamadılar, liberaller ise son atakları yapıyorlar…
Bir yönüyle baktığınızda, liberaller, yakın tarihte iki büyük zafer kazandılar, 2’nci Dünya Savaşı’nda nazizm-faşizm, Sovyetler Birliği ile gerçekleştirdikleri beklenmedik ittifakla sonlandı, komünizmi halletmeleri 70 yıllık Soğuk Savaş’a uzandı…
1991’den bu yana insanlığın üzerinde tepiniyorlar… Sonuç, dünyanın en zengin yüzde 1’inin insanlığın ortak servetinin yüzde 55’ine el koymasıdır!..
Doğayı yok ettiler.
Petrol şirketlerinin kar hırsı küresel ısınmayı tetikledi, ortaya çıkan ekonomik eşitsizlik ve doğa katliamı, savaşları getirdi.
Her savaş yeni bir enerji alanı paylaşımı, beraberinde savunma sanayi ve ilaç şirketlerinin dev karları demekti…
Bilgisayarları entegre ettikleri günden bu yana finans sektörü üzerinden insanlığın iliğini kemiğini sömürüyorlar, kapılarına bekçi köpeği yaptıkları liberaller ile sosyal demokratlar ise insan hakları, hak-hukuk vb. uçar kaçar kavramlarla ezilen kitleleri oyalamaktan başka bir iş yapmıyorlar…
Silahlı parti olur mu…
Kendi egemenlik alanları Avrupa ve Kuzey Amerika’da titizlendikleri bir konu var, kabul edelim: Demokrasilerinde etnik ve silahlı gücü olan partilere yer yok!..
Bu iki tu-kaka gerçeği Ortadoğu partilerine devretmenin rahatlığını, o coğrafyada yaşanılan kanlı serüvenlerin de timsah gözyaşlarını yaşıyorlar…
Mesela, HDP’li Leyla Güven gibi bir siyasetçi(!) onların “steril” demokrasilerinde olamaz, olmaya kalktığı an kendini dört duvar arasında bulur.
Bu türlerin yerleri Türkiye ve diğerleridir.
Söylediklerinden dolayı içeri attığında da ilk bu “steril arkadaşlar” dikilir önüne, 53 kişinin ölümüne neden olmuş Selo için yaptıkları da böyledir.
Bizim “liberal” ve –sözde- “sol” kesim de bunların ağzına bakarak demokrasiye ihanetini sürdürür. Hasan Cemal tipik bir örnektir, hangi Avrupa ülkesinde bir gazeteci bir partinin (HDP) aracılığıyla dağdaki silahlı adamların kampına kadar gidip “sakın silah bırakmayın” vaazları verebilir, geçiniz.
Eğer Türkiye’nin gerçek bir Avrupalı demokrasi olmasını istiyorsanız, yapacağınızı hemen söyleyeyim: HDP’yi derhal kapatın ve silahlı kanada sahip etnik bir partinin bir daha kurulmaması için İspanya’da ne tür kanunlar varsa, derhal Türkçe’ye çevirip Meclis’ten geçirin!..
Bizim liberaller ve “kucaklaşmacı” sözde solcularımıza göre HDP meşru bir partidir, ki bu Ortadoğu’da doğru, Avrupa Birliği demokrasisinde yanlıştır.
Evet… Ortadoğulaşamayız…
Türk aydını dediğin garip yaratık, iş, memleketin güvenliği için sınırının öte yakasındaki terör yapılanmasına müdahale aşamasına geldiğinde, “Ortadoğu bataklığında ne işimiz var” diye karşına dikilir…
Bir terör örgütünün siyasetteki uzantısı HDP’nin Türk demokrasisini “Ortadoğulaştıran” tek kurum olduğunu ise –nedense- unutur!..
Kuvvayı Milliye’nin ana hedefi Gazi’nin işaret ettiği “muassır medeniyet seviyesinin üstüne çıkmaktır” ve demokrasimizin Ortadoğu’nun cephaneliği tarafından esir alınmasına asla izin veremeyiz…
PKK ve HDP’nin Amerikan emperyalizminin bölge hedefleri doğrultusunda “fakir Kürt partisinden zengin Türk partisine” evrilmesiyle birlikte ortaya çıkan gerçek, Kürt anaların o partinin kapısını basması, kayyum atamalarına milletin ses çıkarmaması ve nihayetin PKK’nın Kulp’ta gerçekleştirdiği “intikam katliamıdır…”
Tükenen her şer güç gibi, yok oluş sürecinde can yakıyor…
Metropollerin seçkin semtlerinde kendine siyasetçi, akademisyen, gazeteci, sanatçı diyen bir takım zevatın panik yüklü sessizliği bundan…
Bilin…