İsmail Güneş’in merakla beklediğimiz Kervan 1915 filmi vizyona girdi. Ermeni tehcirini bizim gözümüzden anlatan bir yapımın vizyonda olmasının heyecanını yaşıyorduk. Peki beklentilerimiz cevap buldu mu?
Yönetmen İsmail Güneş Türk sineması kadar benim için de çok önemli bir isim. Bunun sebebi filmlerindeki sinemasal kalite kadar kimliğini kaybetmiş bir sinemanın alternatifini oluşturmasında yatar. Türk entelektüel sınıfının en büyük derdidir kimliksizlik. Hele bu dert sinema entellektüeline gelince bir kat daha artar. Mahalle baskısıyla entelektüel olmanın sınırları kalın çizgilerle çizilmiştir. Dikkat edin, 1970’lerin sonundan bugüne kadar vatanseverliği, milli değerleri anlatan, savunan kaç film seyrettik? Türkiye’nin ve halkının inançları doğrultusunda yorumlanmış yapım gördük mü? Geceyarısı Ekspresi’nden, Arabistanlı Lawrence’a, Ararat’tan Cut’a kadar gerçeklerin çarpıtıldığı, bu ülkenin Türk toprağı olmasını kaldıramayan bir mentalitenin ağzıyla konuşan filmlerin hedefi olduk. Hep bekledik tarihin gerçeklerini kullanan, taraflı değil adil filmleri biz ne zaman çekeceğiz diye. Ama hiç çekilmedi o filmler. Sinemamızda bilimkurgu, fantastik, uzay filmleri bile çekildi ama Ermeni tehcirini anlatan bir film dahi çekilmedi. Böyle bir filmi çekmek de İsmail Güneş’e nasip oldu. Peki filmi seyrettiğimde istediğim cevapları bulabildim mi? Ne yazık ki hayır. Bir kere İsmail Güneş konuya tutuk yaklaşmış.
Tarafsız film yapmak adına öykü içindeki küçük aşkı, bir adamın adil yapısını yüceltmiş. Ama tehcire sebep olan olayların üzerinden üstün körü geçmiş. Senaryoda küçük diyaloglarda duyduğumuz Ermeni çetelerinin tarihin akışına olan etkisi filmde virgül gibi kalmış. Rus ordularıyla birlikte hareket eden Ermeni çeteler neredeyse yok. Ayrıntıya girmeden filmin konusunu kısaca yazalım: Haziran 1915’te Giresun’da Ermeni kadınlar ve çocuklardan oluşan 200 kişilik bir kafileyi göç ettirmek için ihale düzenlenir. Katırcı Salim, açgözlü katırcı başı Murat’ın önüne geçerek bu işi üstlenir. Topluluk kervan şeklinde Halep’e doğru yola çıkar. Kafiledeki Hayganuş adlı kadınsa kızı Suzan’la birlikte zorunlu yolculuğa katılır. Korkusuz tavırlarıyla Katırcı Salih’in saygısını kazanır. Öte yandan savaş göç yolunu tekinsizleştirmiştir. Çocuklar, hamile kadınlar sağlık sorunları yaşamaktadır. Hava koşulları sertleşir. Tüm bu karışıklığın içinde Suzan ve kafile sorumlusu Ahmet’in arasında bir kıvılcım yükselecektir… Salim tıpkı Hayganuş gibi bu ilişkiye iyi gözle bakmaz. Halep’in yolları kanla bezelidir ama Salih kervanı götürmekte ısrarcıdır. Film boyunca Katırcı Salih’in kişisel özellikleri sebebiyle kervanın korunduğunu görürüz. Halbuki burada çeteler dışında da çatışmalar olabilirdi. Mesela Salih’in bir adamının bütün ailesini Ermeni çeteler öldürmüş. Bu adamın hiç mi Ermenilere karşı bir tavrı olmaz? Bu adamın sayesinde Türk tarafının duyguları daha doğru anlatılamaz mıydı? Birşeyleri kabul etmemiz gerekiyorsa ilk önce o dönemin insanlarının duygu dünyasını adil bir şekilde ve doğru anlatmak daha önemli değil mi?
Güneş gerçekleri bozmamış ama üstüne de gitmemiş. Bu haliyle bile emin olun onu taraflı olmakla ve entelektüel olmamakla suçlayanlar olacaktır.
FİLMİN KÜNYESİ
Yönetmen: İsmail Güneş
Senarist: İsmail Güneş
Oynayanlar: Murat Han,
Ayşe Akın, İbrahim Kendirci,
İpek Tuzcuoğlu
Yapım: 2017, Türkiye, 130 Dk.