Biliyoruz... Bu adamların ciğerini biliyoruz... Aynı cümle içinde kendi kendini tekzip etme başarısını gösteren Kemal Kılıçdaroğlu’nun su koyuvermek gibi bir alışkanlığı bulunduğunu biliyoruz...
Biliyoruz da, o yüzden “fazla sürmez” diyoruz.
Bir hafta önce, “fazla sürmez, su koyuverirler” demiştim.
Fazla sürmedi.
Üzerinden sekiz gün gibi bir zaman geçti, kurultay tantanasını atlattı, kendini yeniden genel başkan seçtirip rahata erdi (belki bu süreye gizli kalması gereken birtakım görüşmeler de sığdırmıştır, bilemiyoruz), sonra içindeki cevheri çıkardı: “Afrin’e girilmesini doğru bulmuyoruz.”
Hatırlatması ayıp kaçacak ama geçen haftaki yazımda bunu belirtmiştim: “Bugün operasyonu destekler gibi görünüyorlar, çünkü başka seçenekleri yok.”
Üzerinde yükseldikleri sosyoloji (aynı zamanda “Atatürk milliyetçiliği” diye bir şey icat etmiş adamlar bunlar) ve “sokağın sesi” başka tür davranmalarına imkân tanımıyor.
Bütün dünyanın desteklediği ya da en azından “Türkiye haksızdır” diyemediği operasyona elbette “cepheden” karşı çıkamayacaklardı; “destekliyoruz” görüntüsü altında kılçık atıp duracaklardı.
Nitekim bir süre öyle idare ettiler.
İtirazlarını dillendirecekleri meşru (ve haklı) bir zemin bulamadıkları için “arkadan dolanma” yolunu seçtiler... Eren Erdem ve Muhasebeci Kenan gibi niteliksiz adamları üzerinden operasyonu karalayan (düpedüz kriminalize eden, hatta Türkiye’yi teröristlerle işbirliği içinde gösteren) açıklamalar yapmaya başladılar.
Süre doldu...
Belki de beklenen “sufle” geldi.
Nasıl ki “15 Temmuz direnişine” (bir darbeyi çok istedikleri ve özledikleri halde) destek veriyormuş gibi yapıp Amerikan Büyükelçisi John Bass’ten aldıkları sufleyle tornistan etmişlerdi, yani “kontrollü darbe” diyerek fabrika ayarlarına dönmüşlerdi; muhtemelen Afrin için de sürenin dolmasını (yani sufle gelmesini) bekliyorlardı.
Bir hafta öncesine kadar “askerimizin yayındayız” diye bol keseden atıp tutan Kemal Efendi, şimdi açıkça ve nokta hedef göstererek, “Afrin’e girilmesini doğru bulmuyoruz” diyor.
Neyi doğru buluyorsunuz?
Bugüne kadar neyi doğru buldunuz?
PKK ve YPG’yi terör örgütü olarak görüyorsunuz ama bu örgütlerle mücadeleyi doğru bulmuyorsunuz.
Barış ve müzakere diyorsunuz ama vaktiyle “barış ve müzakere” demiş, üstelik çözüm için “masa” kurmuş siyasetçileri teröre yardım ve yataklıkla suçluyorsunuz.
PKK silah bırakmaya yeltendiğinde uykularınız kaçmıştı; Türkiye’nin yörüngesine giren Öcalan’ı (terörist başı, bebek katili diyerek) yaftalama kuyruğuna girmiştiniz; üstelik çözümün bir parçası olarak devreye sokulan Akil İnsanlar Heyetini vatana ihanetle suçlamıştınız. Hatta bir adamınız dağlara vurmuştu kendini: “Sakın silah bırakmayın. Ne karşılığında silah bırakacaksınız ki?”
PKK masayı devirip kaçınca, birden PKK muhibbi kesildiniz...
Demek ki siz “kan döken” PKK’yı muteber buluyorsunuz.
PKK müzakereye ikna edildiğinde, “Hükümet terör örgütleriyle aynı masaya oturuyor, Oslo görüşmeleri ihanettir” diyordunuz; hatta MİT Müsteşarı’nı “FETÖ yargısına” hedef gösteriyordunuz.
PKK yeniden silaha sarılınca, “PKK niye silah bıraksın ki? Onlar DEAŞ’a karşı savaşıyor” demeye başladınız.
Bununla da kalmadınız, “hendekteki arkadaşlar” diyerek teröre zımni destek sağladınız.
Bugüne kadar hiçbir sözünüzde durmadınız, durmuyorsunuz, bugün söylediğinizi ertesi gün tekzip ediyorsunuz, mütemadiyen su koyuveriyorsunuz, anladık da...
Ne olmalı?
Başımızdaki terör gailesini nasıl bertaraf etmeli?