Seçim bitti ama tartışmaları devam ediyor.
Günlerdir televizyonlarda aynı laflar havada uçuşup duruyor.
Artık ülkenin normalleşmesi gerekiyor.
Seçimi arkamızda bıraktık.
Bırakmalıyız.
En önemlisi seçim meydanlarındaki üslubu da arkamızda bırakmalıyız.
Demokratik bir yarış yapıldı.
Sandıklar açıldı.
Milli irade tecelli etti.
Pek tabii her yarışın bir kazananı bir de kaybedeni olur.
Demokratik bir yarışta yenilen yenene düşmanlık etmez. Çıkar centilmence tebrik eder rakibini. Yenen de yenilen rakibini ezmeye kalkışmaz, tam tersine kucaklayıp onure eder.
Seçim bittiği anda kazanan demokrasi olur.
Ülke olur.
Sayın İnce’nin tam da yaptığı budur.
Kazananı tebrik eden centilmence tavrı her türlü takdirin üstündedir.
Keşke Kılıçdaroğlu da aynı şeyi yapabilseydi.
Kılıçdaroğlu’nun ülkemiz ve demokrasimiz adına tam da beyaz bir sayfa açılmasına ihtiyaç duyduğumuz bir anda “diktatör!” söylemi üzerinden inşa ettiği dil, gerilimin ve çatışmanın dilidir.
İnce’nin yeni dönemde inşa etmeye çalıştığı siyaset anlayışına meydan okumak adına mı sarfetti yoksa kendi tahtının elden gideceği korkusuyla mı seslendirdi veya/da kronik yenilgisinin üstünü örtmek amacıyla mı dile getirdi bilmem, lakin “Diktatörün nesini tebrik edeyim!” yollu bir açıklama yapması hem demokratik siyaset adına ayıp hem de milli iradeye saygısızlıktır.
Seçimin hileyle kazanıldığına inanıyorsanız buna itiraz edersiniz.
Hatta yetinmez, demokratik barışçıl gösterilerle iktidar gaspını engellemeye çalışırsınız.
Eyvallah, bunlar anlaşılır şeylerdir...
Ancak aradaki bilmem kaç milyonluk oy farkının hileyle veya hırsızlıkla açıklanmayacak kadar bariz olduğu bir seçime şaibe düşürmeye kalkışırsanız, kendinizin de varlık nedenini oluşturan demokrasiye saygısızlık etmiş olursunuz.
***
Kılıçdaroğlu artık şunu öğrensin:
Serbest ve demokratik seçimin olduğu hiçbir ülkede sandıktan diktatör çıkmamıştır.
Diktatörler ya sandığa gitmezler ya da biçimsel sandık oyunlarıyla kendilerini seçtirirler.
Diktatörlerin ülkesinde demokrasi yoktur.
Diktatörü devirmeye çalışan muhalefet partilerine yer yoktur.
Ne serbest ve özgür seçimler vardır, ne de demokratik bir muhalefet.
Açık oy gizli tasnif sistemine dayalı bir sandık rejiminde diktatörlük eleştirisinin bir anlamı olabilir. Ancak bütün bir dünyanın gözü önünde ve her türlü denetime açık bir şekilde yapılan bir seçimden sonra diktatörlük bahsini açmak dahi abesle iştigaldir.
Türkiye gibi ülkelerde iktidar ikna ile mümkündür.
Kılıçdaroğlu’nun ikna sorunu var anlaşılan.
Bu kafayla sittin sene iktidar olamaz.
Halkın hür iradesiyle seçtiği bir lidere “diktatör!” demek en başta halka saygısızlıktır.
Doğru, diktatörler tebrik edilmez, eyvallah.
Ama Erdoğan halkını ikna ederek, dahası halkının gönlüne girerek her seçimi kazanan bir demokratik başkandır; süngüyle kendisini seçtiren bir diktatör değil!
Madem diktatörler tebrik edilmez diyorsun, o zaman Suriye ve Mısır diktatörlerinin saraylarında ne yapmaya gittin diye sormazlar mı?
Kılıçdaroğlu kendi siyasi tahtını İnce’ye kaptırmamak veya yenilgilerinin üstünü örtmek için toplumu kutuplaştıran ve demokratik siyasetin köküne kibrit suyu döken gerilim ve çatışma dilinden uzak durmalı artık.
Aksi takdirde kaybeden hep kendisi olur.
Türkiye’yi germeye hiç kimsenin hakkı yok.
Bırakın da toplum olarak rahat ve huzurlu bir hava soluyalım artık.