Sanki Türkiye 15 Temmuz sonrası tehlikeleri bertaraf etti...
Sanki FETÖ tehlikesi bütünüyle sona erdi...
Sanki Türkiye’nin bir bekâ sorunu kalmadı...
Sanki ABD Suriye’nin kuzeyinde turistik amaçlı bulunuyor, orada ultra-modern silahlarla teçhiz ettiği PKK tehdit olmaktan çıktı...
Sanki Fetanyahu Amerika’da sadece bir turist olarak ağırlanıyor, ABD’nin Pensilvanya’daki deccalle artık işi bitti...
Sanki steril bir ortama geçtik de Hükümet buna rağmen OHAL’i kaldırmıyor ve ülkeyi KHK’larla idare etmeyi sürdürüyor!
Niye mi?
Üst aklın emrindeki malum lobinin bilumum elemanlarının iddiasına göre Erdoğan ülkeyi keyfince yönetmek istiyor da ondan!
“Keyfi yönetim!”, “Tek adam rejimi!” ve “diktatörlük!” teraneleri bu yüzden...
Şimdi buna “Hukuk elden gidiyor!” söylemini eklediler.
Pensilvanya merkezli veya muhibbi ve/ya da Erdoğan düşmanı ne kadar zevat varsa ağız birliği etmişçesine “Hukuk ayaklar altına alınıyor!” diye söylenmeye başladılar.
Onlardan biri “KHK rejimi” diye bir şey icat etti.
Nedense bizim mahalledeki bazı eski siyasetçilerin ve İslâmcı yazarların da meftun olduğu bir kavramsallaştırma oldu bu.
***
Şu hukuk bahsinde bir anlaşalım ilkin.
OHAL, meşruiyetini anayasadan yani hukuktan alan bir yönetim biçimi midir?
Tabii ki evet.
Peki KHK çıkarma yetkisini hükümete veren Meclis hukuki bir işlem yapmış mıdır?
Tabii ki evet.
KHK iki boyutlu hukuki bir süreç.
Bir:Meclis, Hükümete KHK çıkarma yetkisi veriyor.
İki:Hükümetin çıkardığı KHK’lar Meclis tarafından onaylanıyor. Meclis isterse kabul ediyor, isterse red.
Demek ki KHK’larla hukukun çiğnendiği iddiası da, Meclis’in devre dışı bırakıldığı iddiası da doğru değil.
Tam tersine Meclis her iki halde de yegâne merciidir.
Şimdi denecektir ki mevcut Meclis’te AK Parti çoğunluğu olduğu için AK Parti hükümetinin çıkardığı KHK’lar parmak işaretiyle onaylanıyor.
Ve dolayısıyla muhalefetin iradesi dışlanıyor.
Demokrasi böyle bir şey değil mi?
Demokratik ülkelerin Meclis’i başka türlü çalışıyor da bizim mi haberimiz yok?
Meclis’te çoğunluğu bulunan grup haliyle yönetme sorumluluğunu da üstlendiği için kendi dediğini yapar ve hesabı da günü geldiğinde sandıkta halka verir.
KHK’larla yapılan şey Meclis iradesinin devre dışı bırakılması değil sadece ve yalnızca olağanüstü hallerde yürütmenin daha hızlı kararlar alıp uygulama yapmasını sağlamaktır.
Kim ki KHK’lar dolayısıyla ülkede hukukun çiğnendiğini ve Meclis’in hükümsüz hale getirildiğini iddia ediyorsa biliniz ki düpedüz birileri adına algı operasyonu çekiyordur.
KHK’ların içeriğini eleştirebilirsiniz, eyvallah.
Bu demokratik bir haktır zira.
Lakin OHAL ve KHK sürecini “hukukun katli” veya “Meclis’in tasfiyesi” biçiminde takdim ediyorsanız işte orada durun derler!..
Bu ülkede demokratik hukuk kuralları içinde işleyen ve bütünüyle Meclis’in her aşamada onayıyla yürüyen bir düzen söz konusudur.
Bu yönetim biçimi durup dururken ilan edilmedi.
OHAL’i gerektiren koşulların ortadan kalkıp kalkmadığına Meclis’in kendisi karar verecektir.
Şayet Meclis iradesini en üstün irade olarak kabul ediyorsak, bu gerçekliği kabul etmek durumundayız.
Elbette aslolan OHAL’sizlik halidir.
KHK’lar normal ve steril dönemlerin değil; demokrasi, devlet ve millet bekâsının tehdit altında olduğu dönemlerin bir mecburiyetidir.
Kim istemez normal ve steril bir ortam olsun.
FETÖ ve PKK başta olmak üzere terör örgütlerinin iplerini ellerinde tutan yeryüzü baronlarının içerde ve dışarıda ülkemiz için nasıl bir tehdit kaynağı oluşturduğu biliniyorken kalkıp OHAL ve KHK eleştirileri üzerinden başta FETÖ olmak üzere diğer terör örgütlerine can suyu taşımak hangi akla hizmettir?
***
“Hukuk kılıflı” algı operasyonlarına alkış tutanların, taşeron terör örgütünün 15 Temmuz’daki darbe girişimine kahramanca direnen halkımızı “it” diye suçlaması gerçekte işin içinde nasıl bir itliğin olduğunu apaçık gösteriyor.
FETÖ’cülere “mağdur”, darbeye direnen kahramanlara “it” diyenler demokrasinin de, hukukun da ırzına geçen alçaklardan başkası değildir.
Bilesiniz ki darbe yapan alçaklar ile darbeci örgüt mensuplarının hukukunu savunanlar aynı tezgâhın adamlarıdırlar.