Nerede bir “ayaklanalım”, “sokağa çıkalım, “seçim sonuçlarını tanımayalım” çağrısı varsa, orada hazır ve nazır bulunuyor...
Hatta bu çağrıların mimarı, yönlendiricisi ve fikir anası...
Denilebilirse, “ayaklı illegalite...”
Bugüne kadar normal ve meşru olan hiçbir şeyi savunmadı.
Hep hır çıksın istedi... Hep çarşı karışsın...
Kendisi bir hanımefendidir... “Hanımefendi” sıfatının çağrıştırdığı letafetten uzak bir hanımefendi... Daha doğrusu, bir hanım.
Nasıl derler, biraz asabi bir hanım... “Sarışın güzel kadın” kontenjanından ve de “CHP’nin Tansu Çiller’i” dolduruşuyla milletvekili yapılmış, sonra da parti sözcülüğüne terfi ettirilmişti ama mahut tanımlamanın işaret ettiği naiflikten uzak bir hanım...
İsmi Selin Sayek Böke.
Kemal Derviş’in öğrencisi...
Kemal Derviş, biliyorsunuz, “Soros’un üç Kemali”nden biriydi... “Kriz tehdidiyle” para satan IMF’nin oluruyla Dünya Bankası’ndan transfer edilip Türk ekonomisinin başına getirilmiş, gelir gelmez tarımsal üretimimizi kotaya bağlayan yasalar çıkarttırarak arsıulusal çevrelerin “aferin”ini almıştı. (Yasa çıkararak tarımsal üretimimizi sınırladık, bunun karşılığında ancak IMF’nin “borç” olarak verdiği paranın 1 milyar dolarlık dilimini serbest bıraktırabildik.)
Sadece sömürge ülkelerinde görülebilecek bu rezilliğin altında Kemal Derviş’in imzası vardı. (Soros’un diğer Kemal’leri, Kemal Kılıçdaroğlu ve Kemal Anadol’dur. Bilinsin...)
Selin Sayek Böke, işte bu “sömürge müfettişi” kılıklı Kemal Derviş’ten el almış bir hanım siyasetçimiz...
Hem asabi, hem de tabiiyeti itibariyle biraz karmaşık (daha doğrusu zengin) bir hanım... Tabiiyetini çözmeniz için birçok ırkı, birçok inanışı, birçok kültürü, birçok farklı kavrayışı hesaba katmanız gerekiyor. Tabii “imrenilesi” ve “kıskanılası” bir zenginlik bu...
Kameralara sürekli “sarışın güzel kadın” pozu veren Selin Sayek Böke, referandum yenilgisinden sonra gazetecilerin karşısına geçti ve “sine-i millet” çağrısı yaptı.
Bu bir “parti görüşü” değildi...
Hatta partide bunun lafı bile edilmiyordu. Ama hanımefendi sorumsuzca beyanlarına devam etti.
Birkaç gün sonra, “sokağa inelim” teklifinde bulundu.
İlginçtir, bu teklif, İstanbul burjuvazisi tarafından da destek gördü: “Sokağa inelim. Bu iktidardan kurtulmanın tek yolu ikinci Gezi kalkışmasıdır...”
Hanımefendi doymadı...
Ne zaman ağzını açsa, “sokak” dedi.
Parti sözcülüğünden alındı, “sokak” dedi.
CHP kurultayında mikrofon uzatıldı, “sokak” dedi.
Kurultay bitti, “sokak” dedi.
İkinci kurultay (tüzük kurultayı) toplandı, “sokak” dedi.
Kurultay dağıldı, “sokak” dedi.
Şimdi de, “seçimleri boykot edelim” diyor.
Bu “huzursuz” hanımın derdi ne? Anlayabilmiş değilim... Herhalde meşruiyet tartışması başlatmak istiyor. Belki de NATO’nun müdahale edeceğini sanıyor.
PKK/PYD’ye terör örgütü diyebilmek için “istihbarat bilgisi” istemişti... Hadi bunu CHP’lilerin klasik ipe un serme taktiği ya da alışkanlığıyla açıklayalım.
Hanımefendi aynı zamanda “gevşek ağızlı” ve kimler tarafından enforme edildiğini gizleyemiyor.
Bir tarihte, “Doların yükselişini durdurmak istiyorsanız şunları yapın” demiş ve yapılması gereken işleri şu şekilde sıralamıştı: “FETÖ soruşturması derhal durdurulmalı, ihraç edilmiş kamu elemanları görevlerine dönmeli. OHAL’e son verilmeli. KHK’lar iptal edilmeli. Tutuklu HDP’liler ve darbeciler salıverilmeli. Terörle mücadele ve sınır dışı operasyonlar durdurulmalı.”
Hanımefendinin biyografisinde “CHP İzmir birinci bölge milletvekili” yazıyor.
Sanki “Brüksel milletvekili” ya da “Washington milletvekili” denseymiş daha doğru olurmuş gibi geliyor bana!