“Türkiye ile ABD arasında ortak değer ve menfaatlere dayalı, güçlü, kapsamlı ve stratejik bir ortaklık söz konusudur. İlişkilerimizdeki iniş-çıkışlara ve bazen de keskin fikir ayrılıklarına rağmen geçmişte birçok zorluğun üstesinden geldiğimizi unutmayalım.” Bu sözler, Washington’da yapılan TAIK-ATC Ortak Yıllık Konferansı’nda konuşan Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’a ait…
Kendisini samimi olarak takdir ediyorum. Genelkurmay Başkanlığı üniformasını çıkarıp, Milli Savunma Bakanı olmasından sonra, Türkiye’nin başarılı bir diplomat kazandığını izliyoruz.
Diplomasi, gerçek olmayan ama söylendiğinde kulağa hoş gelen sözleri iyi ifade etme sanatıdır, Akar’ın sözleri bunun açık örneği…
Hulusi Akar, Türk-Amerikan ilişkisinde sehpayı deviren biz olmayalım stratejisi doğrultusunda konuşuyor, iyi yapıyor, ama bu sözlere kendi de inanıyorsa, yanarız!..
Çünkü, Soğuk Savaş yıllarından günümüze miras kalmış, içi asla doldurulamayacak bir kavramlar zinciri…
Amerika Birleşik Devletleri ile ne ortak bir değerimiz, ortak menfaatimiz ne de güçlü ve kapsamlı stratejik ortaklığımız var…
Zaten, bunların olmadığını, saldırgan bir tutumla karşılaştığımızı, yine Akar’ın konuşmasında ağırlık verdiği gerçeklerden anlıyoruz…
FETÖ’yü koruyup, kollayan, 1 Dolar’lık askerleriyle demokrasimizi yıkıp bizi Suudi Arabistanlaştırmaya çalışan Amerika ile ne işimiz olur…
PKK’ya binlerce tır dolusu silah veren, bol yıldızlı bayrağı ile teröristin bayrağına şemsiye olan Amerika ile ne stratejik ortaklık, geçiniz…
Ağustos 2018’de gerçekleştirdiği ekonomik saldırıyla bizi, Kuzey Kore kadar itibarlı gördüğünü, bunu istediği an tekrarlayabileceğini söyleyen bir Amerika ile mi kapsamlı ve güçlü ortaklığımız var, peh!..
Ben diplomat değilim, gazeteciyim, 24 TV ekranından beni izleyenler çok iyi bilir, kitabın ortasından konuşurum, Washington’da bir düşmanın sokaklarında dolaşıyor, tekin olmayan salonlarında toplantılara katılıyorsunuz, dikkatli olun…
Ne hukuk dinliyor, ne seçim sistemini…
Saldırgan…
Fırat’ın doğusunda İsrail’in talepleri doğrultusunda yeni bir devlet kurmanın kararlılığını sürdürüyor…
Akdeniz’in doğusunda Yunanistan-Kıbrıs Rum yönetimi-İsrail hattında büyük bir kuşatmayı gerçekleştirip, anamızın ak sütü gibi helal enerji kaynaklarından elimizi çekmemizi talep ediyor…
Egemen hukuk sistemimizi tanımıyor, mahkemelerimizde yargılanan casuslarını salmazsak bizi ekonomik çökertme ve ambargolarla tehdit ediyor…(Zamanında uyardım, vermeyin Rahip kisveli casusu dedim, bakın sonu gelmiyor, gelmez.¹)
Seçim sandıklarının kapanmasından 18 saat sonra, “ver mazbatayı Ekrem’e” diyen ilk o, karışıyor, çünkü bu hakkı dünyanın her yerinde kendine doğal hak görüyor.
Mısır’ın darbeci generali Sisi’yi, “bizim için çok iyi çalışıyor” diyerek Beyazsaray’da karşılayan, Venezuela’nın halk oyuyla seçilmiş meşru cumhurbaşkanı Maduro’yu, üstelik Venezuela halkını doğrudan cezalandırarak devirmeye çalışan bu takım, ne bekliyorsunuz?..
Hiçbir konuda hiç işimiz olmaz…
Muhataplarınız zor insanlar…
Belli ki, herkes için zor bir dönem… Mazlum coğrafya için yola çıkmış bir lidere sahip olmanın ateşten sınavlarından geçiyoruz.
Mescid-i Aksa’yı ortadan kaldırmaya kadar varacak ilhak-işgal planlarını hazırlamış kadrolar ile muhataplık bile yıpratıcı…
Önümüzde iki yönlü sınav olduğunu artık görüyoruz: 1- Emperyalist saldırganlığa karşı uzlaşmadan kararlı duruş, buna millet hazırdır, 15 Temmuz ruhu sokakta varlığını koruyor, 2- Bu ülkeyi yöneten kadroların Recep Tayyip Erdoğan gibi bağımsızlıkçı bir lideri taşımada göstereceği kararlılık, işte bunu da bize zaman gösterecek…
(1) https://www.star.com.tr/yazar/papaz-sucluysa-kim-nasil-gonderecek-yazi-1394341/