O Adliye senin bu Adliye benim dolaştığım yıllarda öfkem büyüktü. “Bir gün karşılaşma fırsatı bulursam kendisine şunları sorarım” diyordum ve köşemde soracağım soruları dercedip duruyordum...
Basit sorulardı...
Cevabı binlerce kez verilmiş ama muhatabını “vicdan” karşısında zora sokacak sorular.
Geçenlerde savunmasını okudum...
Nasıl mülayim, nasıl alttan alan, nasıl anlayış bekleyen ifadeler...
Biraz üzüldüm...
Biraz da utandım tabii...
28 Şubat’ın kudretli generali, mahkeme karşısında süt dökmüş kediye dönmüş... Mahkemeden, mağdur ettiklerinden ve darbe utancını yaşattığı Türkiye’den “anlayış” bekliyor.
Mesela, hiç hukuk dışına çıkmamışlar...
Hep rutin içinde ve “görev sorumluluğu” içinde davranmışlar...
Sincan’da yürütülen tanklar mı?
Efendim ona öyle derin anlamlar yüklenmemeliymiş... Öylesine bir görüntüymüş o... Yaptıkları kötü bir şey olsaymış, dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan tepki gösterirmiş... Rahmetli Erbakan bile üzerinde durmamış.
Kaldı ki, bütün eylemlerini “emir-komuta” zinciri içinde gerçekleştirmişler ve anayasanın çizdiği çerçevenin dışına çıkmamışlar; mutlaka dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i bilgilendirmişler...
Böyle ortaya karışık savunma cümleleri...
Müdahil sıfatını taşısaydım Çevik Bir’e şunu sorardım: “Bugün derin bir empatiyle andığınız ve üzerinden kendinizi aklamaya çalıştığınız rahmetli Necmettin Erbakan’a omuz atan mesai arkadaşınız için nasıl bir ceza-i tedbir uyguladınız? Ülkenin meşru/seçilmiş Başbakanı’na ‘ulan p…venk’ diyen terbiyesiz general için ne yaptınız?”
Rahmetli Erbakan’a küfreden general yıllar sonra pişmanlığını dile getirmiş ve şunları söylemişti: “Keşke Milli Görüşü anlasaydık. Milli görüşün emperyalizmle mücadelesini ve dik duruşunu gerçekten çok önemsiyorum. Milli Görüşün ülkenin bağımsızlığı konusundaki hassasiyetini takdir ediyorum.”
Çevik Bir’den bu konuda da görüş almak isterdim: “Siz de Milli Görüşün ülkenin bağımsızlığı konusundaki hassasiyetini takdir ediyor musunuz?”
Mutlaka olumlu şeyler söylerdi ama bunlar “değer” skalasında önemli bir yer işgal etmezdi.
Benim için Çevik Bir “zavallı” bir adamdır...
O dönemki öfkemi muhafaza etseydim daha ağır şeyler söyleyebilirdim...
Hakkımdaki “suç duyurularının” mürekkebi bile kurumadı ama öfkemi muhafaza etmekte zorlanıyorum.
Ona sadece acıyorum.
Niçin acıdığımın öyküsünü daha önce bu sütunda yazmıştım:
Cumhurbaşkanlığına aday olduğunu bildirmek için basının karşısına çıkmıştı.
Bir gazeteci sordu: “Niçin Cumhurbaşkanlığına aday oldunuz?”
Cevap şaka gibiydi: “Sivil toplumun önünü açmak için...”
Görev yaptığı dönem içinde sivil toplumun çanına ot tıkamış, binlerce sivil toplum örgütünün kapatılması emrini vermiş, gazeteciler hakkındaki “seri” suç duyurularının altına imza atmış Çevik Bir (bu satırların yazarı hakkındaki suç duyurularının altında da Çevik Bir imzası bulunuyordu) “sivil toplumun önünü açmak için” Cumhurbaşkanlığına aday oluyor.
İkinci soru: “Sizin Cumhurbaşkanlığınız döneminde 28 Şubat benzeri bir müdahale yaşansa, tavrınız ne olur?”
Cevap yine şaka gibiydi: “Allah bir daha milletimize o günleri göstermesin!”
Çevik Bir, Allah’ın bir daha milletimize göstermesini istemediği şeyi, silah arkadaşlarıyla birlikte bizzat bu millete yaşatmış, post modern darbe yaparak yüz binlerce insanın canını yakmış, 2001 ekonomik krizinin temellerini atmış ve ülkeyi geriye götürmüş bir adamdır.
Böyle bir adama acımayıp da ne yapacaksınız!